Doluluk illüzyonu mu yaşıyoruz?
- 4.08.2025
- 2 H

Doluluk illüzyonu
mu yaşıyoruz?
Yaz sezonu sosyal medyadan ve resmî rakamlara
bakınca tüm canlılığıyla devam ediyor gibi görünüyor.
Bazı işletmeler için sezon gerçekten beklenenden iyi geçiyor olabilir; bazıları
içinse belirsizlik, kontrol dışı maliyetler ve özellikle dalgalı talep
grafiklerinden oluşan bir mücadele söz konusu.
Bu sezonun hikâyesi, tek bir cümleyle özetlenemeyecek kadar çok sesli gibi geliyor
bana.
Ağırlama sektörünün uzun zamandır yalnızca “deniz, kum, güneş” ekseniyle
okunmasından rahatsız olan biri olarak, bu yazıyı kaleme alırken “turizmde ne
oluyor?” sorusunu daha geniş bir perspektiften değerlendirmeye çalıştığımı
belirtmek isterim. Kariyerimin ilk yıllarına resort otelcilikle başladım ancak
sonrasında şehir otelciliğinde yoğunlaştım bildiğiniz üzere. Dolayısıyla bu
yazı, sahil doluluklarından ibaret olmayan bir sektöre daha bütüncül bir bakış
getirme çabası gibi okunabilir.
İç turizm, şehir otelleri, iş amaçlı seyahatler, gastronomi turizmi, etkinlik
ve kültür odaklı hareketlilik.Hepsi bu sektörün vazgeçilmez parçaları. Ve bu
yaz, her biri bana kendi içinde başka başka sinyaller veriyor.
Aynı sezon, farklı hikayeler
Özellikle konaklama tarafında ultra prime / lüks segmentte yer
alan oteller bu sezon güçlü performans sergiliyor. Çok yüksek fiyatlara rağmen
talep devam ediyor. Bu, Türkiye’nin destinasyon olarak uluslararası turizmde de
değerini artırmaya başladığının bir göstergesi olabilir.
Ancak aynı resmin içinde core luxury, premium ve orta
segment oteller, şehir içi tesisler ve daha geniş kitlelere hitap eden
işletmeler farklı bir tabloyla karşı karşıya. Doluluk oranları her yerde eşit
değil. Talep daha seçici; bu segmentin alıcısı fiyatlar konusunda daha duyarlı
ve sadakat eskisi kadar güçlü değil.
Verdiğim paraya değdi mi?
Sadece otel fiyatları değil, ağırlama sektörünün tümünde fiyat artışları
kaçınılmaz hale geldi. Ancak bu artış, misafir algısında her zaman aynı oranda
değer üretmiyor. “Verdiğim paraya değdi mi?” sorusu artık çok daha görünür ve
belirleyici bir noktada.
Otel, restoran ya da beach… Tüketici artık daha seçici ve sorgulayıcı. Ki bence
bu çok iyi bir haber. Çünkü ağırlama sektörünün kalbinde “duygu” ve “bağ
kurmak” var malumunuz. Fiyat her zaman
konuşulabilir; ama his, unutulmaz olur. Bugün konaklayan misafir, yarın tekrar
gelir mi?İşte bu, gerçek başarı ölçüsüdür.
Yeme-İçme dünyasında geçiş daha dalgalı
Konaklama tarafı, bir plan dahilinde fiyat stratejisini yukarıya çekmeyi
başardı. Ama yeme-içme tarafı hâlâ bu geçişin sancılarını yaşıyor. Birçok
restoran, maliyet artışlarına karşı fiyat güncellemesi yaparken, misafir
tarafından “fırsatçılık” algısıyla karşılaşıyor.
Oysa iyi malzeme, nitelikli insan kaynağı, sürdürülebilir operasyon… Bunlar
ucuzlayamıyor. Ama anlatılamayınca da değer bulamıyor. Bu da sektörde bir tür
iletişim boşluğu yaratıyor.
Bir dönüşümün eşiğinde miyiz?
Türkiye, turizm potansiyeli açısından olağanüstü bir coğrafya.Yıllardır fiyat
odaklı pazarlamayla küresel rekabette yer bulan ülkemiz,belki de artık “değer”
odaklı bir çizgiye yaklaşıyor.
Fakat bu çizgiye herkes aynı anda ulaşamıyor. İşte bu yüzden bir segmentin yüzü
gülerken, diğer segmentin zorlanması şaşırtıcı değil. Ama bu durum geçici de
olmayabilir.
Belki de bu sezon; sadece yoğunluğu, kârlılığı ya da kalabalıkları değil; yeni
bir evreye geçişi temsil ediyor.
Kıyas kültürü: Destek mi, sabotaj mı?
Her yaz karşılaştığımız bir refleks var: “Yunanistan’da şu kadar ödedim, burada
3 katı!”
Bu tip karşılaştırmalar farkındalık yaratabilir, evet. Ama aynı zamanda
sektörün moralini zedeliyor. Çünkü yurt dışında “normal” kabul ettiğimiz fiyatı
alkışlarken, aynı seviyeyi kendi coğrafyamızda “abartı” olarak
yaftalayabiliyoruz. Oysa hizmetin kalitesi kadar, onu sunan coğrafyanın değeri
de ölçülmeli. Ve Türkiye bu konuda çoktan hak ettiği yere yaklaşmaya başladı
bile. Sadece anlatı, deneyim ve güven eksikleri tamamlanmalı.
Kısacası sezon
iyi geçiyor diyenler haklı olabilir. Zorlanıyoruz diyenler de. Çünkü bu
sezon tek sesli değil. Sektör bu yıl sadece “dolu” olmayı değil, nasıl
dolduğunu, kimle dolduğunu ve bunun ne kadar kalıcı olacağını da
konuşmalı.
- Kalabalıklar var ama bağ var mı?
- Harcama var ama sadakat var mı?
- Fiyat var ama değer algısı yerli yerinde mi?
Bu sorulara net yanıtlar veremediğimiz sürece, doluluk sadece bir anlık
görüntüden ibaret kalabilir.
Belli ki bu sezon “yine” kolay değil. Ama belki de zorluklar, hak ettiğimiz
değere ulaşmak için geçmemiz gereken bir eşiktir. Doluluklar, fiyatlar,
beklentiler yükseliyor. Şimdi bu yükselişi; deneyim, hikâye ve bağ
kurma ile destekleme zamanı. Çünkü ağırlama sektörü ancak birlikte
düşünür, birlikte güçlenirse bu geçişi sağlıklı tamamlar. Ve ancak o zaman, “gerçekten
kazandık mı?” sorusuna gönül rahatlığıyla “evet” diyebiliriz.
Ayça BİLGİN