The argument in favor of using filler text goes something like this: If you use any real content in the Consulting Process anytime you reach.

  • img
  • img
  • img
  • img
  • img
  • img

Get In Touch

Güncel Haberler
Otel
Acente
Destinasyon
Vacation
Havacılık
Cruise
Teknoloji
Spor
Sağlık
Sanat

Doluluk illüzyonu mu yaşıyoruz?

Doluluk illüzyonu mu yaşıyoruz?

Yaz sezonu sosyal medyadan ve resmî rakamlara bakınca tüm canlılığıyla devam ediyor gibi görünüyor.

Bazı işletmeler için sezon gerçekten beklenenden iyi geçiyor olabilir; bazıları içinse belirsizlik, kontrol dışı maliyetler ve özellikle dalgalı talep grafiklerinden oluşan bir mücadele söz konusu.

Bu sezonun hikâyesi, tek bir cümleyle özetlenemeyecek kadar çok sesli gibi geliyor bana.

Ağırlama sektörünün uzun zamandır yalnızca “deniz, kum, güneş” ekseniyle okunmasından rahatsız olan biri olarak, bu yazıyı kaleme alırken “turizmde ne oluyor?” sorusunu daha geniş bir perspektiften değerlendirmeye çalıştığımı belirtmek isterim. Kariyerimin ilk yıllarına resort otelcilikle başladım ancak sonrasında şehir otelciliğinde yoğunlaştım bildiğiniz üzere. Dolayısıyla bu yazı, sahil doluluklarından ibaret olmayan bir sektöre daha bütüncül bir bakış getirme çabası gibi okunabilir.

İç turizm, şehir otelleri, iş amaçlı seyahatler, gastronomi turizmi, etkinlik ve kültür odaklı hareketlilik.Hepsi bu sektörün vazgeçilmez parçaları. Ve bu yaz, her biri bana kendi içinde başka başka sinyaller veriyor.

Aynı sezon, farklı hikayeler

Özellikle konaklama tarafında ultra prime / lüks segmentte yer alan oteller bu sezon güçlü performans sergiliyor. Çok yüksek fiyatlara rağmen talep devam ediyor. Bu, Türkiye’nin destinasyon olarak uluslararası turizmde de değerini artırmaya başladığının bir göstergesi olabilir.

Ancak aynı resmin içinde core luxurypremium ve orta segment oteller, şehir içi tesisler ve daha geniş kitlelere hitap eden işletmeler farklı bir tabloyla karşı karşıya. Doluluk oranları her yerde eşit değil. Talep daha seçici; bu segmentin alıcısı fiyatlar konusunda daha duyarlı ve sadakat eskisi kadar güçlü değil.

Verdiğim paraya değdi mi?

Sadece otel fiyatları değil, ağırlama sektörünün tümünde fiyat artışları kaçınılmaz hale geldi. Ancak bu artış, misafir algısında her zaman aynı oranda değer üretmiyor. “Verdiğim paraya değdi mi?” sorusu artık çok daha görünür ve belirleyici bir noktada.

Otel, restoran ya da beach… Tüketici artık daha seçici ve sorgulayıcı. Ki bence bu çok iyi bir haber. Çünkü ağırlama sektörünün kalbinde “duygu” ve “bağ kurmak” var malumunuz.  Fiyat her zaman konuşulabilir; ama his, unutulmaz olur. Bugün konaklayan misafir, yarın tekrar gelir mi?İşte bu, gerçek başarı ölçüsüdür.

Yeme-İçme dünyasında geçiş daha dalgalı

Konaklama tarafı, bir plan dahilinde fiyat stratejisini yukarıya çekmeyi başardı. Ama yeme-içme tarafı hâlâ bu geçişin sancılarını yaşıyor. Birçok restoran, maliyet artışlarına karşı fiyat güncellemesi yaparken, misafir tarafından “fırsatçılık” algısıyla karşılaşıyor.

Oysa iyi malzeme, nitelikli insan kaynağı, sürdürülebilir operasyon… Bunlar ucuzlayamıyor. Ama anlatılamayınca da değer bulamıyor. Bu da sektörde bir tür iletişim boşluğu yaratıyor.

Bir dönüşümün eşiğinde miyiz?

Türkiye, turizm potansiyeli açısından olağanüstü bir coğrafya.Yıllardır fiyat odaklı pazarlamayla küresel rekabette yer bulan ülkemiz,belki de artık “değer” odaklı bir çizgiye yaklaşıyor.

Fakat bu çizgiye herkes aynı anda ulaşamıyor. İşte bu yüzden bir segmentin yüzü gülerken, diğer segmentin zorlanması şaşırtıcı değil. Ama bu durum geçici de olmayabilir.

Belki de bu sezon; sadece yoğunluğu, kârlılığı ya da kalabalıkları değil; yeni bir evreye geçişi temsil ediyor.

Kıyas kültürü: Destek mi, sabotaj mı?

Her yaz karşılaştığımız bir refleks var: “Yunanistan’da şu kadar ödedim, burada 3 katı!”

Bu tip karşılaştırmalar farkındalık yaratabilir, evet. Ama aynı zamanda sektörün moralini zedeliyor. Çünkü yurt dışında “normal” kabul ettiğimiz fiyatı alkışlarken, aynı seviyeyi kendi coğrafyamızda “abartı” olarak yaftalayabiliyoruz. Oysa hizmetin kalitesi kadar, onu sunan coğrafyanın değeri de ölçülmeli. Ve Türkiye bu konuda çoktan hak ettiği yere yaklaşmaya başladı bile. Sadece anlatı, deneyim ve güven eksikleri tamamlanmalı.

Kısacası sezon iyi geçiyor diyenler haklı olabilir. Zorlanıyoruz diyenler de. Çünkü bu sezon tek sesli değil. Sektör bu yıl sadece “dolu” olmayı değil, nasıl dolduğunu, kimle dolduğunu ve bunun ne kadar kalıcı olacağını da konuşmalı.

- Kalabalıklar var ama bağ var mı?
- Harcama var ama sadakat var mı?
- Fiyat var ama değer algısı yerli yerinde mi?

Bu sorulara net yanıtlar veremediğimiz sürece, doluluk sadece bir anlık görüntüden ibaret kalabilir.

Belli ki bu sezon “yine” kolay değil. Ama belki de zorluklar, hak ettiğimiz değere ulaşmak için geçmemiz gereken bir eşiktir. Doluluklar, fiyatlar, beklentiler yükseliyor. Şimdi bu yükselişi; deneyimhikâye ve bağ kurma ile destekleme zamanı. Çünkü ağırlama sektörü ancak birlikte düşünür, birlikte güçlenirse bu geçişi sağlıklı tamamlar. Ve ancak o zaman, “gerçekten kazandık mı?” sorusuna gönül rahatlığıyla “evet” diyebiliriz.

Ayça BİLGİN