The argument in favor of using filler text goes something like this: If you use any real content in the Consulting Process anytime you reach.

  • img
  • img
  • img
  • img
  • img
  • img

Get In Touch

Güncel Haberler
Otel
Acente
Destinasyon
Vacation
Havacılık
Cruise
Teknoloji
Spor
Sağlık
Sanat

Türkiye turizmi için bir dilek listesi...

Türkiye turizmi için bir dilek listesi...

Türkiye turizmi, son kırk yılda sessiz adımlarla başlayan yolculuğunu dev bir endüstriye dönüştürdü. Bugün milyonlarca misafiri ağırlıyor, Akdeniz’in en güçlü destinasyonlarından biri olarak anılıyoruz. Yine de hepimizin aklında aynı soru var: Bazı şeyleri daha farklı yapsaydık bugün nerede olurduk? Bu soruya cevap olarak yapılacak bir “keşke listesi” sayfalara sığmaz. Ama bu “keşkeler” yalnızca pişmanlık değil, aynı zamanda geleceğe dair bir yol haritası da olabilir.

Keşke tesisler daha planlı olsaydı
Bir turist düşünün; Karadeniz’e gelmiş, yaylaların sisinde yürümek istiyor. Ama karşısına bölgenin ruhuna aykırı betonarme oteller çıkıyor. Oysa ahşap konaklarda, yöresel yemeklerle dolu sofralarda ağırlansaydı, Karadeniz bugün İsviçre Alpleri ile yarışabilirdi. Ege’de zeytin ağaçlarının gölgesinde butik oteller yükselseydi, Akdeniz yalnızca “her şey dahil” konseptiyle değil, çeşitliliğiyle de hatırlanırdı.
Antalya’da otellerin çevresindeki mahalleler daha yeşil, geniş ve canlı caddelerle dolu olsaydı, turistler sahilden çıkıp şehirde de vakit geçirebilirdi. Hâlâ geç değil: Doğayı koruyarak, şehirleri daha yaşanabilir hale getirerek ve tesisleri şehirle uyumlu planlayarak geleceği yeniden kurgulayabiliriz.

Keşke şehirler turizme daha çok katılsaydı
Hayal edin: İstanbul’da sabah Sultanahmet, öğleden sonra Balat’ta mahalle kahvesi, akşam ise Kadıköy’de sokak festivalinde dans… İşte gerçek bir seyahat deneyimi bu olurdu. Bugün ise birçok turist tatilini yalnızca otelde geçiriyor. Akdeniz’de “her şey dahil” otellerden çıkmadan ülkelerine dönüyorlar. Oysa şehirler turizmin bir parçası olsaydı, Türkiye’nin sokakları Barcelona gibi keşiflerle dolup taşardı. Yine de umut var. Gaziantep’in mutfağı, İzmir’in sahilleri, Mardin’in taş sokakları bize gösteriyor ki şehirler turizme dahil olduğunda bambaşka bir çekim yaratabiliyor.

Keşke çalışanlar ve tedarikçiler daha güvende olsaydı
Her sezon başında umutla işe başlayan binlerce garson, aşçı ve resepsiyonist var. Ama turizmdeki dalgalanmalarda ilk onlar etkileniyor. Oysa turizm çalışanı bizim en büyük hazinemiz. Bir otelin kapısında yıllardır aynı bellboy’un sizi karşılaması, güvenin ve devamlılığın simgesi olmaz mıydı? Çalışanını ve tedarikçisini koruyan sistemler yalnızca insanlara değil, markalara da sadakat kazandırır. Ve biz neden başarmayalım?

Keşke deniz ve doğa turizmi markalaşsaydı
Bodrum’da başlayan mavi yolculuğun doğru stratejiyle tüm Akdeniz’in en prestijli deniz tatili haline geldiğini düşünün. Bugün Yunan adaları “island hopping” ile dünya markası olduysa, biz neden olmayalım? Karadeniz’in yaylaları İsviçre köyleri gibi düzenlense, Anadolu’nun trekking yolları Camino de Santiago’ya benzese… Türkiye doğaseverlerin rüyası olabilirdi. Ve hâlâ olabilir; ama her geçen gün bu fırsatı yakalamak biraz daha zorlaşıyor.

Keşke yeme-içme daha çok değer görseydi
Bugün İstanbul Michelin yıldızlarını konuşuyoruz. Peki neden Gaziantep’in kebap ustaları, Bodrum’un Ege mutfağı ya da Antalya’nın balık restoranları dünya listelerinde olmasın? Paris ve Tokyo’ya yalnızca müzeleri için değil, mutfakları için de gidiliyorsa, Türkiye de lezzetiyle bir seyahat sebebi olabilir. Mutfağımız buna fazlasıyla hazır.

Keşke alışveriş yerli üretime dayansaydı
Bir turistin Kapalıçarşı’dan Çin malı plastik bir nazar boncuğu alması… Bu bizim için kayıp. Çünkü bizde el emeği var: Mardin’in taş ustaları, Safranbolu’nun dokumacıları, Kapalıçarşı’nın bakırcıları. Her şehir kendi ürününü dünyaya tanıtsa; Milano moda ile, Tokyo teknoloji ile anılıyorsa, Türkiye de el sanatlarıyla anılabilirdi. Bunun için tek gereken, yerel üretimi daha görünür kılmak. Gelişme ve kalite asla tesadüf değildir.

Keşke kültür ve sanat turizmimize daha gazla katılsaydı
Kapadokya’da bir film festivali, Ege’de gastronomi günleri, Kars’ta halk dansları şenlikleri… Bunlar yalnızca hayal değil. Gerçekleştirildiğinde Türkiye’nin dört mevsim cazibe merkezi olmasının anahtarı. Avrupa’nın Noel pazarları milyonlarca turist çekiyor. Bizim eşsiz kültürümüz ise bundan çok daha fazlasını sunabilir.

Sonuç
Türkiye turizmi hâlâ dünyanın en özel destinasyonlarından biri. Elimizde muazzam bir kültür, doğa ve tarih var. Bu dilek listesi bir hayal değil; doğru planlama, sürdürülebilirlik ve vizyonla gerçeğe dönüşebilir.

Bugün elimizde “keşkeler” var. Ama yarın, doğru adımlar atıldığında bu keşkeler yerini “iyi ki”lere bırakabilir.

İbrahim Çelik