Atık yönetimi, otellerin marka değerini artıracak
- 20.10.2025
- 3 Day

Atığın geleceği < Turizmin vicdanı
Türkiye’nin atık yönetimi alanında 2025-2035 yılları arasında atacağı adımları
içeren Ulusal Atık Yönetimi Stratejisi ve Planı yayınlandı. Çevresel eylem
planı denilse de plan bir başka perspektifle okursak değil, ekonomik dönüşümün,
toplumsal sorumluluğun ve turizmde sürdürülebilirliğin manifestosu niteliğinde.
Artık mesele çöplerin toplanmasını aştı. Atık artık kaynak olarak yeniden
tanımlanması, döngüsel ekonomiye geçişin bir zorunluluğudur. Ulusal Atık Yönetimi
Stratejisi ve Planı'nı okurken dikkatimi çeken iki önemli hedefi paylaşmak
istiyorum.
Birincisi, mevcut 6,1 milyon
ton/yıl atık işleme kapasitesinin 2035’e kadar 25,3 milyon ton/yıl seviyesine
çıkarılması.
İkincisi ise, 2032 yılına
kadar tek kullanımlık plastiklerin kısıtlanması ve 2035’e dek döngüsel ekonomi
prensiplerinin atık yönetimi politikalarına entegre edilmesi. Bu hedefler
kulağa teknik gibi gelebilir, ama aslında ülkemizin turizm geleceğini,
kıyılarımızın temizliğini, doğamızın itibarını belirleyecek kadar yaşamsal
öneme sahip. Bir nevi turistik tesisler için yeni bir eşik diyebiliriz.
Antalya’dan Bodrum’a, Kapadokya’dan Ayvalık’a kadar uzanan turizm zincirinde
oteller, tatil köyleri ve marinalar sadece konaklama merkezleri kimliği
taşımayacak ayrıca çevresel dönüşümün laboratuvarları haline de gelmek zorunda.
Bir tesisin artık “lüks” sayılması için jakuzisinden çok sıfır atık
politikasının, yenilenebilir enerji kullanımının ve gıda israfını önleme
sistemlerinin konuşulması gerekiyor.
Turistik işletmelerin bu
stratejiye uyum sağlaması, yasal bir gereklilik değil, marka değerini artıracak
bir yatırım da olacak. Uluslararası turist profili artık çevre bilincine sahip;
hangi otelin plastik pipet kullandığına, hangi restoranın gıda atıklarını
kompostladığına bakıyor çünkü.
2035 vizyonunda öne çıkan
döngüsel ekonomi yaklaşımı, turizm sektöründe “atık” kavramını kökten
değiştiriyor. Bir otelde sabah kahvaltısından kalan organik atıklar, tesisin
bahçesini besleyen komposta dönüşebilir. Kullanılmış yağlar, enerjiye
çevrilebilir. Tekstil atıkları, yeniden kullanıma kazandırılabilir. Bu dönüşüm
hem doğaya hem de işletmelere kazandırır. Döngüsel ekonomi, israfı maliyet
olmaktan çıkarıp verimliliğe dönüştürür. Döngüsel ekonomi atığın hikâyesini
değiştirmenin zamanı geldi.
2032’de tek kullanımlık plastiklerin
yasaklanması, birçok işletme için alışkanlıkların değişmesi anlamına gelecek.
Bu bir “külfet” olarak değil de vicdanlı kalkınmanın gereği şeklinde
anlaşılmalıdır. Sürdürebilir bir gelecek vicdanlı bir kalkınma stratejisiyle
taçlanır.
Denizlerin dibinde yatan
plastik tabaklar, kıyılara vuran pet şişeler, aslında turizmin kendi kendini
sabote ettiği semboller haline geldi.
Artık temiz enerjiyle
aydınlanan, atıklarını geri dönüştüren, suyu döngüsel biçimde kullanan tesisler
“sürdürülebilir” değil, geleceğe ait sayılacak. Atık yönetimi de aslında bir
rekabet alanıdır. Ulusal strateji, yalnızca devletin değil, her işletmenin, her
bireyin, her gezginin sorumluluk haritasıdır.
2035 yılına kadar atık
yönetimi sistemimizi dönüştürmek, Türkiye’yi Akdeniz’in “yeşil turizm başkenti”
yapma potansiyeli taşır. Unutmamak gerekir ki geleceğin en değerli yatırımı
arsa değil, arınmış doğadır. Atığı yönetebilen ülke, geleceğini yönetir.
Ve elbette Türkiye
ekonomisinin lokomotifi turizm, bu dönüşümün hem aynası hem motorudur.
Işık TUNÇEL