Türkiye’nin en sessiz ama en etkili zenginliği: “Tanrı Misafiri Kültürü”
- 12.11.2025
- 5 Day
Türkiye’nin en sessiz ama
en etkili zenginliği: “Tanrı Misafiri Kültürü”
Türkiye’ye gelen bir turist yalnızca tatil yapmaz; bir
deneyim yaşar, bir hikâyeye ortak olur. Ve bu hikâyenin başkahramanı, her zaman
misafirdir. Çünkü bizde misafir, Tanrı
misafiri’dir.
Bir ülkenin gerçek turizm zenginliği, sadece doğal güzelliklerinde ya da
tarihi eserlerinde değil; insanlarının kültürel birikiminde, geleneklerinde ve
yaşam biçimlerinde gizlidir. Türkiye’nin zengin kültürü, sıcak ilişkileri ve
köklü gelenekleriyle ön plana çıkar. Ve bu kültürün en parlak simgesi,
misafirperverliktir.
Orta yaş üzerindeki insanlar hatırlar: 35–40 yıl öncesine kadar Türkiye’nin
neresine giderseniz gidin, köyde bir eve uğrayın ya da şehirde bir kapıyı çalın
misafir baş tacı edilirdi. Evlerde özel bir “misafir odası” bulunur, gelen
kişiye en güzel oda hazırlanır, en lezzetli yemekler sunulurdu.
Bu sadece nezaket değil, kültürümüzün genlerine işlemiş bir yaşam biçimiydi.
Aziz Nesin’in “Almanya’dan gelen misafirler” hikâyesi, bu geleneğin mizahi
ama düşündürücü bir örneğidir. Savaş sonrası Türkiye’ye gelen Alman konukları
ağırlayan ev sahibinin öyküsünde, sofralar donatılır, ikramlar ardı arkası
kesilmez. Ama misafirler sonunda gizlice kaçmak zorunda kalır. Ev sahibi ise hâlâ
anlamaz: “Ne kadar az yediler, neden
kaçtılar?”
Bu hikâye, Türk misafirperverliğinin hem içtenliğini hem de ölçüsüz
cömertliğini gülümseten bir dille anlatır. Yıllar içinde şehirleşme ve hızlı
yaşam tarzları bu anlayışı zaman zaman zedelemiş olsa da temeller hâlâ
sağlamdır. Bugün Anadolu’nun herhangi bir kasabasına gittiğinizde, insanlar
kapılarını çalan biriyle çaylarını paylaşır, sofralarına davet ederler.
“Misafir bereket getirir” sözü
boşuna söylenmemiştir. Günümüzde ülkemizin döviz geliri, istihdamı ve
kalkınması, gelen misafirlerle artıyor. Benzer bir misafirperverlik kültürü,
Türk dünyasının diğer coğrafyalarında da yaşar. Uzun yıllar yaşadığım
Kazakistan’da “dastarhan” adı
verilen zengin sofralar hazırlanır; evde ne varsa sofraya konur. Kültürel bağlarımız
sadece dilde değil, gönül sofrasında da ortaktır.
Elbette, bugün bazı olumsuz örneklerle karşılaşıyoruz: fahiş hesap çıkaran
işletmeler, turistin yolunu uzatan taksiciler, sahte ürünü yüksek fiyata
satmaya çalışan esnaflar… Ama bunlar, ülkemizi tanımlamak için yeterli
değildir. Türkiye hâlâ misafirperverliğiyle tanınan insanların ülkesidir.
Kültürel mirasımızı korumak ve geleceğe taşımak, toplum olarak geleceğimiz
açısından çok önemlidir. Misafirperverliği, otellerimizde, restoranlarımızda ve
hizmet sektörünün her alanında yaşatmak, turizm açısından büyük değer taşır.
Mütevazılık, dürüstlük ve çalışkanlığı hizmet anlayışımızın merkezine koyarsak,
bunun mutlaka bir karşılığını göreceğiz.
Çünkü turizm sadece bir sektör değil; insanları birbirine bağlayan bir
köprüdür. Misafirperverlik, kültürel mirasımızın en sessiz ama en etkili elçisidir.
İbrahim ÇELİK







