Dünya geliyor, biz bakmıyoruz: Kendi mirasımızda turist olmak
- 18.11.2025
- 2 H
Dünya geliyor, biz bakmıyoruz:
Kendi mirasımızda turist olmak
Geçtiğimiz
hafta sonu Pamukkale’ye yaptığım ziyarette dikkatimi çeken ve ele alınması
gerektiğini düşündüğüm bazı noktaları bu ay sizlerle paylaşmak istiyorum. Daha
önce gezip görmüş olmama rağmen, yakınlarıma da bu doğal güzelliği göstermek
için yeniden yola çıktım. Ancak bu ziyaretin bana bambaşka bir bakış açısı
kazandıracağını ve bu yazıya ilham vereceğini doğrusu tahmin etmemiştim.
Pamukkale travertenlerine vardığımızda güneşin de şovuyla manzara muhteşemdi.
Travertenleri aşağıdan yukarıya fotoğraflarımızı çekerek ve manzaranın tadını
çıkararak yavaş yavaş tırmandık. Travertenlerin en üstüne geldiğimizde 21
yaşındaki üniversite okuyan kardeşimin gezimizin burada sonlandığını düşünmesi
bizi şaşırtmıştı. Travertenleri görmüş, paylaşması gereken fotoğrafları
çekilmişti ve Hierapolis Antik Kenti ve kent içindeki diğer yapıları görmek
ilgisini çekmiyordu.
Aslında bu durum sadece kardeşim için geçerli olan bir durumda değildi. Bölgeyi
daha önce ziyaret ettiğimden bahsetmiştim. Eski çalıştığım bir seyahat acentesi
ile yaptığımız tur sırasında da böyle durumlarla karşılaştığımı hatırladım
sonrasında. Rehberli bir turdu, rehberimiz, ben ve birkaç kişi dışında
travertenlerde fotoğraf çekilmeyi bırakıp insanlar tiyatroya çıkmayı, müzeye
girmeyi tercih etmemişlerdi.
Özellikle dikkat çekici olan bir başka nokta, turizm
alanında eğitim gören kişilerin bile bu konuda yeterince bilinçli olmamasıydı. Bu
konuyu düşünürken aklıma yüksek lisansta sınıfça çıktığımız Gaziantep gezimiz
gelmişti. Seyahatimiz sırasında bazı yerlerde arkadaşlarımızdan ayrılmak
durumunda kalmıştık çünkü Kırklareli’den kalkıp Gaziantep’e gelmişlerdi ama
Halfeti tekne turundan sonra şehri gezmeden dönmeyi
tercih etmişti.
Bu durum beni hem şaşırtmış hem de düşündürmüştü: Eğer alanında eğitim almış
kişiler bile bir bölgenin sadece doğal güzellikleri değil de tarihi ve kültürel
mirasın değerini görmek ve yaşamak konusunda yeterince bilinçli değilse,
toplumsal farkındalık oluşturmak çok daha zor hale geliyor.
Etrafta bulunan yüzlerce turist seyahatlerine ülkemizde olunan bizim
kolaylıkla ulaşabileceğimiz miraslarımızı ekleyip ve bölgeyi tüm gün inceleyip
gezmek için dünyanın çeşitli yerlerinden gelirken, bizlerin bu kadar ilgisiz ve
bilinçsiz olması can sıkıcı bir durum.
Peki, biz neden kendi kültürel miraslarımıza, değerlerimize bu kadar
ilgisiziz?
Bu sıkıntı yalnızca kişisel ilgisizlikten değil, toplumsal
alışkanlıklarımızdan ve eğitim sistemindeki sorunlardan da kaynaklanıyor
olabilir.
Belki de en basit cevabı şu: Çünkü bilmiyoruz.
Geleneklerimizde “gezme kültürü”, özellikle öğrenme ve keşfetme amacıyla
seyahat etme alışkanlığı uzun yıllar boyunca yoktu. Önceden insanlar doğdukları
yerlerde yaşar, ihtiyaç duyduklarında en fazla ilçeye, ile ya da yakın bir köye
giderlerdi. Yeni yerler görme, farklı kültürleri tanıma gibi bir ihtiyaçları
yoktu. Bu yüzden “gezip görme” eylemi bir kültürel alışkanlık haline gelemedi.
Bugün de bunun izlerini taşıyoruz. Doğup büyüdüğü şehirdeki müzeyi hiç ziyaret
etmemiş, milyonlarca turistin geldiği tarihi bir alanı henüz görmemiş
insanlarımız var. Bu durumun temelinde turizm bilincinin ve kültürel
farkındalığın toplum genelinde yeterince oluşturulamaması yatıyor. Ancak bu
gerçeği kabullenip olduğu gibi bırakmak yerine, artık bu konuda elimizden
gelenin fazlasını yapmak zorundayız.
Özellikle gençlerimiz, boş vakitlerinin büyük bir
kısmını kafelerde, oyun salonlarında ya da alışveriş merkezlerinde geçiriyor.
Oysa kültürel etkinlikler, tarihi geziler ve müze ziyaretleri hem kişisel
gelişim hem de milli bilinç açısından çok daha değerli. Önceden okullarda bu
tür geziler sıkça yapılırdı. Bu geziler, öğrencilerin hem merak duygusunu canlı
tutar hem de yeni yerler görme, keşfetme arzusunu artırırdı. Ben de ilk
katıldığım okul gezisini hâlâ unutamam; gördüğüm yerler kadar yaşadığım heyecan
da zihnimde yer etmişti. Bugün ise bu tür etkinlikler ne yazık ki eskisi kadar
yaygın değil. Oysa gençlerimizi kültürel mirasla buluşturmak adına okul
gezileri, gönüllü kültür turları ve yerel rehberlik programları yeniden canlandırılmalı.
Bunu nasıl yapılabiliriz peki?
Kültürel miras bilincinin güçlenmesi için tüm turizm paydaşlarının ortak
bir çabayla hareket ettiğinde. Öncelikle yerel yönetimler, kent içindeki kültürel değerleri görünür kılacak
yönlendirme tabelaları, bilgilendirme panoları ve erişilebilir kültür rotaları
oluşturabilir; ayrıca halkın kültürel alanlara ilgisini artırmak için belirli
günlerde indirim veya ücretsiz giriş uygulamaları başlatabilir. Üniversiteler
ve okullar, kültürel miras gezilerini eğitim
sürecinin düzenli bir parçası haline getirerek öğrencilerin erken yaşta
farkındalık kazanmasını sağlayabilir; bunun yanında kısa eğitim modülleri,
kulüpler ve gönüllü rehberlik programlarıyla gençlerin aktif katılımını teşvik
edebilir. Acenteler ve profesyonel rehberler, tur programlarını yalnızca fotoğraf odaklı değil; kültürel, tarihsel
ve yerel hikâyelerle zenginleştirilmiş içeriklerle planlayarak ziyaretçilerin
bölgeyi “deneyimlemesini” sağlayabilir. Müze ve ören yeri
yönetimleri ise artırılmış gerçeklik, sesli
rehber kioskları ve kısa bilgi videoları gibi teknolojik uygulamalarla
ziyaretçilerin dikkatini çekebilir ve özellikle gençleri alana bağlayacak
kampanyalar düzenleyebilir. Tüm bunlara ek olarak bireyler de yaşadıkları
şehirdeki kültürel alanları tanımayı bir alışkanlık haline getirip, gezdikleri
yerleri yalnızca görsel olarak değil, elde ettikleri bilgilerle birlikte
paylaşarak toplumsal farkındalığa katkı sunabilir. Bu adımlar hayata geçtiğinde
hem yerel halk hem de gelecek nesiller kültürel mirasın değerini çok daha güçlü
bir biçimde hissedebilecektir.
Kültürel bilincin oluşması tabi ki uzun bir süreç. Ancak bu sürecin
başlaması için önce farkına varmak gerek. Eğer biz kendi değerlerimizi tanır,
onları anlamaya ve aktarmaya çabalarsak hem birey olarak zenginleşmiş hem de
ülkemizin kültürel mirasına hak ettiği değeri vermiş oluruz.
Peki, siz bir sonraki seyahatinizde sadece “gezmek” yerine, “öğrenmek ve
deneyimlemek” için neler yapabilirsiniz?
Belki de en basit adım, bir sonraki hafta sonu planımızı yalnızca dinlenme
üzerine kurmak yerine, yerel bir kültürel mirası keşfetmeye çevirmek olabilir.
Ya da kendi şehrimizin müzelerini, tarihi mekânlarını yeniden ziyaret ederek
farkındalığımızı artırabiliriz.
Unutmayalım!
Kültürel mirasımıza gösterdiğimiz ilgi hem kendimizi hem de gelecek
nesilleri zenginleştirecek bir mirastır. Bugün farkına varmamız, yarının
bilinçli gezginlerini yetiştirmek olabilir.
Merve AKSOY







