The argument in favor of using filler text goes something like this: If you use any real content in the Consulting Process anytime you reach.

  • img
  • img
  • img
  • img
  • img
  • img

Get In Touch

Güncel Haberler
Otel
Acente
Destinasyon
Vacation
Havacılık
Cruise
Teknoloji
Spor
Sağlık
Sanat

Dünya geliyor, biz bakmıyoruz: Kendi mirasımızda turist olmak

Dünya geliyor, biz bakmıyoruz: Kendi mirasımızda turist olmak

Geçtiğimiz hafta sonu Pamukkale’ye yaptığım ziyarette dikkatimi çeken ve ele alınması gerektiğini düşündüğüm bazı noktaları bu ay sizlerle paylaşmak istiyorum. Daha önce gezip görmüş olmama rağmen, yakınlarıma da bu doğal güzelliği göstermek için yeniden yola çıktım. Ancak bu ziyaretin bana bambaşka bir bakış açısı kazandıracağını ve bu yazıya ilham vereceğini doğrusu tahmin etmemiştim.

Pamukkale travertenlerine vardığımızda güneşin de şovuyla manzara muhteşemdi. Travertenleri aşağıdan yukarıya fotoğraflarımızı çekerek ve manzaranın tadını çıkararak yavaş yavaş tırmandık. Travertenlerin en üstüne geldiğimizde 21 yaşındaki üniversite okuyan kardeşimin gezimizin burada sonlandığını düşünmesi bizi şaşırtmıştı. Travertenleri görmüş, paylaşması gereken fotoğrafları çekilmişti ve Hierapolis Antik Kenti ve kent içindeki diğer yapıları görmek ilgisini çekmiyordu.

Aslında bu durum sadece kardeşim için geçerli olan bir durumda değildi. Bölgeyi daha önce ziyaret ettiğimden bahsetmiştim. Eski çalıştığım bir seyahat acentesi ile yaptığımız tur sırasında da böyle durumlarla karşılaştığımı hatırladım sonrasında. Rehberli bir turdu, rehberimiz, ben ve birkaç kişi dışında travertenlerde fotoğraf çekilmeyi bırakıp insanlar tiyatroya çıkmayı, müzeye girmeyi tercih etmemişlerdi.

Özellikle dikkat çekici olan bir başka nokta, turizm alanında eğitim gören kişilerin bile bu konuda yeterince bilinçli olmamasıydı. Bu konuyu düşünürken aklıma yüksek lisansta sınıfça çıktığımız Gaziantep gezimiz gelmişti. Seyahatimiz sırasında bazı yerlerde arkadaşlarımızdan ayrılmak durumunda kalmıştık çünkü Kırklareli’den kalkıp Gaziantep’e gelmişlerdi ama Halfeti tekne turundan sonra şehri gezmeden dönmeyi tercih etmişti.

Bu durum beni hem şaşırtmış hem de düşündürmüştü: Eğer alanında eğitim almış kişiler bile bir bölgenin sadece doğal güzellikleri değil de tarihi ve kültürel mirasın değerini görmek ve yaşamak konusunda yeterince bilinçli değilse, toplumsal farkındalık oluşturmak çok daha zor hale geliyor.

Etrafta bulunan yüzlerce turist seyahatlerine ülkemizde olunan bizim kolaylıkla ulaşabileceğimiz miraslarımızı ekleyip ve bölgeyi tüm gün inceleyip gezmek için dünyanın çeşitli yerlerinden gelirken, bizlerin bu kadar ilgisiz ve bilinçsiz olması can sıkıcı bir durum. 

Peki, biz neden kendi kültürel miraslarımıza, değerlerimize bu kadar ilgisiziz?

Bu sıkıntı yalnızca kişisel ilgisizlikten değil, toplumsal alışkanlıklarımızdan ve eğitim sistemindeki sorunlardan da kaynaklanıyor olabilir.

Belki de en basit cevabı şu: Çünkü bilmiyoruz. 

Geleneklerimizde “gezme kültürü”, özellikle öğrenme ve keşfetme amacıyla seyahat etme alışkanlığı uzun yıllar boyunca yoktu. Önceden insanlar doğdukları yerlerde yaşar, ihtiyaç duyduklarında en fazla ilçeye, ile ya da yakın bir köye giderlerdi. Yeni yerler görme, farklı kültürleri tanıma gibi bir ihtiyaçları yoktu. Bu yüzden “gezip görme” eylemi bir kültürel alışkanlık haline gelemedi. Bugün de bunun izlerini taşıyoruz. Doğup büyüdüğü şehirdeki müzeyi hiç ziyaret etmemiş, milyonlarca turistin geldiği tarihi bir alanı henüz görmemiş insanlarımız var. Bu durumun temelinde turizm bilincinin ve kültürel farkındalığın toplum genelinde yeterince oluşturulamaması yatıyor. Ancak bu gerçeği kabullenip olduğu gibi bırakmak yerine, artık bu konuda elimizden gelenin fazlasını yapmak zorundayız.

Özellikle gençlerimiz, boş vakitlerinin büyük bir kısmını kafelerde, oyun salonlarında ya da alışveriş merkezlerinde geçiriyor. Oysa kültürel etkinlikler, tarihi geziler ve müze ziyaretleri hem kişisel gelişim hem de milli bilinç açısından çok daha değerli. Önceden okullarda bu tür geziler sıkça yapılırdı. Bu geziler, öğrencilerin hem merak duygusunu canlı tutar hem de yeni yerler görme, keşfetme arzusunu artırırdı. Ben de ilk katıldığım okul gezisini hâlâ unutamam; gördüğüm yerler kadar yaşadığım heyecan da zihnimde yer etmişti. Bugün ise bu tür etkinlikler ne yazık ki eskisi kadar yaygın değil. Oysa gençlerimizi kültürel mirasla buluşturmak adına okul gezileri, gönüllü kültür turları ve yerel rehberlik programları yeniden canlandırılmalı.

Bunu nasıl yapılabiliriz peki?

Kültürel miras bilincinin güçlenmesi için tüm turizm paydaşlarının ortak bir çabayla hareket ettiğinde. Öncelikle yerel yönetimler, kent içindeki kültürel değerleri görünür kılacak yönlendirme tabelaları, bilgilendirme panoları ve erişilebilir kültür rotaları oluşturabilir; ayrıca halkın kültürel alanlara ilgisini artırmak için belirli günlerde indirim veya ücretsiz giriş uygulamaları başlatabilir. Üniversiteler ve okullar, kültürel miras gezilerini eğitim sürecinin düzenli bir parçası haline getirerek öğrencilerin erken yaşta farkındalık kazanmasını sağlayabilir; bunun yanında kısa eğitim modülleri, kulüpler ve gönüllü rehberlik programlarıyla gençlerin aktif katılımını teşvik edebilir. Acenteler ve profesyonel rehberler, tur programlarını yalnızca fotoğraf odaklı değil; kültürel, tarihsel ve yerel hikâyelerle zenginleştirilmiş içeriklerle planlayarak ziyaretçilerin bölgeyi “deneyimlemesini” sağlayabilir. Müze ve ören yeri yönetimleri ise artırılmış gerçeklik, sesli rehber kioskları ve kısa bilgi videoları gibi teknolojik uygulamalarla ziyaretçilerin dikkatini çekebilir ve özellikle gençleri alana bağlayacak kampanyalar düzenleyebilir. Tüm bunlara ek olarak bireyler de yaşadıkları şehirdeki kültürel alanları tanımayı bir alışkanlık haline getirip, gezdikleri yerleri yalnızca görsel olarak değil, elde ettikleri bilgilerle birlikte paylaşarak toplumsal farkındalığa katkı sunabilir. Bu adımlar hayata geçtiğinde hem yerel halk hem de gelecek nesiller kültürel mirasın değerini çok daha güçlü bir biçimde hissedebilecektir.

Kültürel bilincin oluşması tabi ki uzun bir süreç. Ancak bu sürecin başlaması için önce farkına varmak gerek. Eğer biz kendi değerlerimizi tanır, onları anlamaya ve aktarmaya çabalarsak hem birey olarak zenginleşmiş hem de ülkemizin kültürel mirasına hak ettiği değeri vermiş oluruz.

Peki, siz bir sonraki seyahatinizde sadece “gezmek” yerine, “öğrenmek ve deneyimlemek” için neler yapabilirsiniz?

Belki de en basit adım, bir sonraki hafta sonu planımızı yalnızca dinlenme üzerine kurmak yerine, yerel bir kültürel mirası keşfetmeye çevirmek olabilir. Ya da kendi şehrimizin müzelerini, tarihi mekânlarını yeniden ziyaret ederek farkındalığımızı artırabiliriz.

Unutmayalım!

Kültürel mirasımıza gösterdiğimiz ilgi hem kendimizi hem de gelecek nesilleri zenginleştirecek bir mirastır. Bugün farkına varmamız, yarının bilinçli gezginlerini yetiştirmek olabilir.

Merve AKSOY