The argument in favor of using filler text goes something like this: If you use any real content in the Consulting Process anytime you reach.

  • img
  • img
  • img
  • img
  • img
  • img

Get In Touch

Güncel Haberler
Otel
Acente
Destinasyon
Vacation
Havacılık
Cruise
Teknoloji
Spor
Sağlık
Sanat

Kaan Kavaloğlu: “Turizmi yeniden tasarlamalıyız”

Akdeniz Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliği (AKTOB) tarafından bu yıl 15’incisi düzenlenen olan Uluslararası Resort Turizm Kongresi, Nirvana Cosmopolitan Hotel’de gerçekleştirildi.

AKTOB Başkanı Kaan Kavaloğlu, Uluslararası Resort Turizm Kongresi’nin açılış konuşması şöyle: “Bugün burada sadece bir kongre açılışı yapmıyoruz. Yıllardır büyüterek getirdiğimiz bir ortak akıl platformunu, yeni bir eşikte, yeni bir temayla, yeni sorumluluklarla geleceğe taşıyoruz.15 yıl önce yola çıktığımızda; Antalya’nın, Türk turizminin ve dünya turizminin geleceğini konuşmak için kalıcı bir buluşma noktası hedeflemiştik. Bugün görüyoruz ki, Resort Turizm Kongresi artık sadece Antalya’nın değil, Türkiye’nin turizm takviminin en önemli buluşmalarından biri haline gelmiştir. Bu nedenle; bu organizasyonu Türk turizmine kazandıran ve 42. Kuruluş yıl dönümünü kutladığımız AKTOB vizyonuna katkıda bulunup öncülük eden tüm başkanlarımıza, yönetim kurullarımıza, destek veren Bakanlığımız çalışanlarına, yerel yönetimlerimize, sektör temsilcilerimize, sponsorlarımıza, basın mensuplarına ve her yıl bizlerle olan siz değerli katılımcılara yürekten teşekkür ediyorum.

Kongremizin 15 yıllık yolculuğunda dünya, Türkiye, Antalya ve hizmet verdiğimiz turist profili değişti. Ama değişmeyen çok önemli bir şey var: Bizim; birlikte düşünme, birlikte üretme, birlikte büyüme kararlılığımız. Bu yıl temamızı “Design the Difference with New Strategies” – “Yeni Stratejilerle Farkı Tasarla” olarak belirledik. Neden fark tasarlamak zorundayız? Çünkü artık turizmde “iyi olmak” yetmiyor. “Ben de varım” demek, “ben de aynı ürünü sunuyorum” demek, rekabette bizi bir adım ileri taşımıyor.

Bugün dünya turizminde başarı; fark yaratan, kendi özgün hikâyesini cesurca anlatan, stratejisini veriyle ve akılla kurgulayan destinasyonların elinde.
Neden yeni stratejiler diyoruz? Çünkü dünün ezberleriyle, bugünün ve yarının misafirini ikna etmemiz mümkün değil. Pandemi sonrası yeniden şekillenen seyahat motivasyonları, iklim krizi ve sürdürülebilirlik baskısı, dijitalleşme ve yapay zekânın dönüştürücü gücü, jeopolitik belirsizlikler ve ekonomik dalgalanmalar…

Bütün bunlar bize gösteriyor ki: Turizmde “bildiğimiz” dönemi geride bıraktık, artık “yeniden tasarlamamız” gereken bir dönemdeyiz. “Design the Difference with New Strategies” teması tam da bu yüzden;
• Ürünü,
• Pazarlamayı,
• İş birliğini,
• Gelir modelini ve
• Misafir deneyimini yeniden tasarlayalım diyen bir çağrıdır.

Turizm sektörü olarak, büyük bir dönüşüm çağının tam merkezindeyiz. Yenilikçi farklılık anlayışıyla; sektörün değişen ihtiyaçlarına uygun çözümler geliştirmeyi, müşteri deneyimini zenginleştirirken çevresel ve toplumsal sorumluluklarımızı ön planda tutmayı hedefliyoruz. Bu motto, aynı zamanda farklı düşünmeye, farklı görmeye ve farklı üretmeye bir davettir. Klasik kalıpların dışında vizyonların ortaya konacağı kongremizin hem ulusal hem de bölgesel anlamda işletmelerimize katma değer sağlayacağına inanıyorum.
Turizm, yalnızca mevcut kalıpları tekrar ederek yürütülemeyecek kadar dinamik bir disiplindir.
Geleceğin turizmi; farklılığı cesaretle tasarlayan vizyonlarla şekillenecek.

Bugün misafirler; kültürel mirasın modern yorumlarla buluştuğu, gastronomi, sağlık, spor, sanat gibi alanlarda yeni konseptler üreten destinasyonlara yöneliyor.
Medeniyetlere ev sahipliği yapmış bu coğrafya, her yıl milyonlarca ziyaretçiyi ağırlıyor. Antalya; bugün sadece Türkiye’nin değil, Akdeniz çanağının ve dünya turizminin en güçlü marka destinasyonlarından biri.
Bu şehir;
• Tarihi
• Doğası
• Kültürü,
• Ve en önemlisi, misafirperverlik geleneğiyle bugün milyonlarca insanın kalbinde “ikinci bir ev” haline gelmiş durumda.

Antalyamız; Akdeniz’de paket tur pazarının, resort turizminin, aile tatillerinin, golf turizminin, spor turizminin, MICE ve etkinlik turizminin, sağlık turizminin en önemli merkezlerinden biri durumundadır.

Bugün birçok destinasyon, 12 ay turizm hedefine ulaşmak için nitelikli yatak kapasitesini, hizmet kalitesini, misafir memnuniyetini ve tekrar misafir oranını yükseltmeye çalışırken; Antalya, bu hedeflerin büyük bölümünde önemli bir mesafe kat etmiş bir destinasyon olarak öne çıkmaktadır.
Ancak bizler çok iyi biliyoruz ki; Başarı hikâyeleri, bir noktadan sonra “alışkanlığa” dönerse, yerini “konfor alanına” bırakır. Bizim konfor alanında kalma lüksümüz yok. Antalya’yı sadece “yüksek sayılarla” değil,
• Daha nitelikli turistle,
• Daha yüksek kişi başı gelirle,
• Daha dengeli sezon dağılımıyla,
• Daha güçlü bir tanıtım ve algı performansıyla,
• Ve tabi ki yerel halk için daha fazla refahla geleceğe taşımak zorundayız.

İşte bu kongrede konuşacağımız yeni stratejiler, tam da bu noktada kritik önem taşıyor.
Destinasyon olarak Antalya,
• Sunduğu fiyat-kalite dengesiyle,
• Gelişen hava yolu kapasitesiyle,
• Güçlü konaklama altyapısıyla,
• Dinamik genç nüfusuyla,
• Kültürel çeşitliliği ve coğrafi konumuyla rekabette önemli avantajlara sahip.

Her zaman söylediğim gibi tekrar tekrar söylemeye devam edeceğim. Bizim hedef rakiplerimiz Fransa, İspanya ve İtalya’dır.

Tüm avantajlarımıza rağmen aynı zamanda ciddi kriz senaryolarıyla da karşı karşıyayız:
• Küresel enflasyon ve maliyet baskıları,
• Enerji, iş gücü ve finansmana erişimde artan maliyetler,
• Jeopolitik riskler,
• İklim krizi ve su kaynakları üzerindeki baskı,
• Ve tabi ki artan rekabet…

Rakip ülkelerdeki otel yatırımlarının finansman kaynaklarına bizlerden daha kolay erişmeleri, rekabet gücümüzü zayıflatıyor. Yükselen sabit maliyetlerin döviz kurundaki artışın üzerinde seyretmesi ise fiyat-performans rekabetindeki avantajımızı azaltıyor. Tüm bu zorluklara rağmen, fayda-maliyet dengesini her zaman misafirlerimizin lehine korumaya devam ediyor, rakiplerimizle var gücümüzle yarışıyoruz. Bu noktada, devletimiz için stratejik bir öneme sahip olan, turizm sektörünün tüm imkânlarla desteklenmesi büyük önem taşıyor. Yakın gelecekte oluşabilecek ilave finansal yükler sektörümüzü ciddi şekilde zorlayacak olup, finansal anlamda özellikle geçiş dönemlerinde rahatlamaya ihtiyacımız var. Bugün bizim için asıl soru şu:
Bu güçlü altyapıyı ve kazanılmış markamızın;
• Katma değerini,
• Kapsayıcılığını,
• Direncini yükseltecek bir turizm modeline nasıl dönüştüreceğiz?

Yeni Stratejiler Farklılık Dizayn Etmek dediğimizde, Türkiye ve Antalya turizmi için de aslında bunu kastediyoruz. Turizm sadece tekrar eden bir döngü değil; her yıl yeniden doğan bir dinamiktir. Çok iyi geçen bir yılın ardından hiç beklenmeyen krizlerle karşılaşabiliyoruz. Bugün burada, bu krizleri büyük bir dirayetle yöneten, yenilikten korkmayan ve geleceğe vizyon koyanlarla bir aradayız. Bizler, tatillerin sadece bir konaklama değil; bir duyguya, bir anıya, bir farkındalığa dönüşmesini sağlayan, insana insanla hizmet eden kolektif zanaatın fedakar mensuplarıyız.

“Farklılık dizayn etmek” sadece tasarımda değil, düşüncede de bir dönüşüm anlamına geliyor. Misafirlerimiz artık daha bilinçli, daha seçici. Özgün deneyimler, ekolojik uygulamalar ve teknolojiyle desteklenen kişisel hizmetler bekliyorlar. Bu dönüşümü başarıyla uygulayan Antalya, bugün 3 bini aşan tesis ve 700 binden fazla yatak kapasitesiyle Akdeniz’in turizm başkentidir.
Ülkemizde 2025 yılının ilk 10 ayında gerçekleşen gecelemelerin %60’tan fazlası şehrimizde yapılmıştır. Bu yıl yakaladığımız güçlü performans, 2026 yılına da büyük bir umutla girmemizi sağlıyor. Önümüzdeki yıl, tüm zorluklara rağmen aşmamız gereken bir geçiş yılı olacaktır.

Jeopolitik gelişmelere bağlı olarak misafir kapasitemizde pozitif değişkenlik bekliyoruz ve ulaştığımız rakamları değer odaklı şekilde korumaya kararlıyız. Bizim rekabet modelimiz fiyat değil, değer rekabetidir. Bizim farkımız indirimli olmak değil, daha iyi olmaktır. Daha iyi hizmet vermek, daha iyi deneyim yaratmak, daha iyi gelecek inşa etmek için siz paydaşlarımızla birlikte önümüzdeki en önemli hedefimiz bir arada olabilmeyi başarmaktır.

Medeniyetler coğrafyası Türkiye, bugün dünya turizminde bir “yükselen güç” değil, artık “yerleşik bir ana oyuncu”dur.
Turizm, ülkemiz için;
• Döviz gelirlerinin,
• İstihdamın,
• Bölgesel kalkınmanın,
• Kültürel diplomasinin,
• Ve dünya ile entegrasyonun en önemli taşıyıcı kolonlarından biridir.

Bu açıdan turizm; yalnızca bir ekonomik sektör değil, aynı zamanda stratejik bir güçtür.
Saygıdeğer konuklar, Dünya turizmi, yüzyılın krizi sonrasında güçlü bir toparlanma sürecinden geçiyor. Birçok bölgede 2019 rakamları yakalandı, hatta bizim gibi bazı destinasyonlarda aşıldı.
Ancak bu toparlanma;
• Eşit,
• Öngörülebilir,
• Ve sorunsuz bir süreç değil.

Dünyada turizmini etkileyen ana dinamiklere baktığımızda:
1.       Jeopolitik gerilimler ve savaşlar,
2.       Enflasyon ve hayat pahalılığı ile tüketicinin harcanabilir gelirindeki baskı,
3.       İklim krizi, aşırı hava olayları, su stresi ve karbon ayak izi tartışmaları,
4.       Dijitalleşme, yapay zekâ ve big data ile değişen seyahat planlama alışkanlıkları,
5.       Yeni nesil misafirlerin deneyim odaklı, kişiselleştirilmiş ve anlam arayan yolculuk talebi,
6.       Yerel halkın turist akınlarına karşı tepkileri ve “overtourism” tartışmaları gibi başlıkların öne çıktığını görüyoruz.

Küresel turizm bu dinamikler paralelinde, dünya ekonomisinin en hızlı büyüyen alanlarından biri olmaya devam ederken, aynı zamanda en kırılgan, en hızlı etkilenen ve en hızlı tepki vermesi gereken sektörlerden biri olarak karşımızda duruyor.
Sektörümüzde rekabet yalnızca “fiyat” üzerinden değil;
• Ulaşılabilirlik,
• Güvenlik,
• Marka algısı,
• Doğal ve tarihi turizm kaynakları,
• Yerel halkla uyum,
• Dijital görünürlük,
• Deneyim kalitesi gibi birçok parametre üzerinden şekilleniyor.

Bu denklemi anlayamayan, stratejisini buna göre yeniden tasarlayamayan destinasyonların orta ve uzun vadede yalnızca “izleyici” pozisyonuna düşme riski var. Biz Antalya ve Türkiye olarak, böyle bir lüksümüz olmadığını biliyoruz.

Öncelikle; “Ziyaretçi sayısı” kadar, “ziyaretçi niteliğini de” konuşmak zorundayız. Kişi başı geliri, kalış süresini, tekrar ziyaret oranlarını, destinasyonda bırakılan toplam değeri önceliklendiren bir bakışa ihtiyacımız var.

Turizm sektörünün geleceği, güçlü bir stratejik ürün yönetimi ve en önemlisi, bu vizyonu taşıyacak nitelikli insan kaynağı ile mümkün olacaktır. Bu nedenle istihdamımızı, yani turizmin kalbinde yer alan çalışanlarımızı;
• Mesleki eğitim,
• Sürekli gelişim,
• Dijital yetkinlikler,
• Yabancı dil bilgisi ve
• Misafir deneyimi yönetimi alanlarında kesintisiz şekilde geliştirmek zorundayız.

Tamda bu noktada, Türk turizmine ve turizm eğitimine ömrünü adamış geçen hafta kaybettiğimiz değerli büyüğümüz, Avni Aker’i, saygı ve minnetle anmak isterim. FOTOĞRAF
Uzun yıllar boyunca sektöre yetiştirdiği yüzlerce öğrenci, otelci, yönetici ve akademisyenle büyük bir iz bırakan Avni Aker hep birlikte ayakta alkışlamaya davet ediyorum. Turizm sektörünün nitelikli insan kaynağına olan katkıları, mesleki disipline verdiği önem ve eğitime adanmışlığı, onu öğrencilerinin ve sektörün kalbinde unutulmaz kılmıştır.

Yetiştirdiği nesiller ve bıraktığı güçlü miras, Türk turizmi için her zaman değerli bir yol gösterici olmaya devam edecektir.
Turizm; insansız, duygusuz, temassız yürütülebilecek bir sektör değil.
Teknoloji insanın yerini almak için değil, insanı güçlendirmek için var olmalı.
Dijitalleşme ve yapay zekâ çağında, veriyle yönetilmeyen hiçbir sürecin kalıcı olma ihtimali yok.
• Talep öngörülerimizi,

• Fiyatlama stratejilerimizi

• Dağıtım kanalı tercihlerimizi,

• Misafir segmentasyonumuzu,

• Pazarlama yatırımlarımızı

artık sezgilerimizle değil, verilerimiz ve analitik araçlarımızla yönetmek zorundayız.

İşte bu nedenle, Antalya ve Türkiye’nin geleceğe bakışının odağında; değer odaklı büyüme, dijital dönüşüm ve insan kaynağının güçlendirilmesi birlikte yer alıyor. Bugünün misafiri; artık yalnızca fiyatı ve denizi sormuyor, “Bu otel doğaya nasıl davranıyor, bu destinasyon çevresine ne kadar saygılı?” diye de bakıyor.

Sürdürülebilirlik konusunu sadece “pazarlama argümanı” değil, “varlık şartı” olarak ta görmeliyiz.
Su kaynaklarının verimli kullanımı, enerji yönetimi, atık yönetimi, yerel ürün tedariki, biyolojik çeşitliliğin korunması… Bunlar artık opsiyonel değil, zorunluluklarımız.”