The argument in favor of using filler text goes something like this: If you use any real content in the Consulting Process anytime you reach.

  • img
  • img
  • img
  • img
  • img
  • img

Get In Touch

Güncel Haberler
Otel
Acente
Destinasyon
Vacation
Havacılık
Cruise
Teknoloji
Spor
Sağlık
Sanat

Bu izleri kim silecek?

Bu izleri kim silecek?

Geçmişten günümüze ulaşan kültürel mirasları, yapıları ziyaret ederken bugünkü teknolojinin ve imkanların olmadığı dönemlerde bu muhteşem eserlerin nasıl inşa edildiğini ve nasıl yıllara meydan okuduklarını hepimiz düşünmüşüzdür. Yıllar boyunca zorlu çevre koşullarına, savaşlara, depremlere hatta yangınlara maruz kalmalarına rağmen hâlâ ayakta duran ve tüm ihtişamıyla göz kamaştıran birçok kültürel mirasa sahibiz. Ne kadar şanslıyız ki bu eşsiz değerler, bize kalan en kıymetli miraslardan. Hâlâ bu mekânları gezebilme ve geçmişe kısa bir gezinti yapabilme imkânımız var.

Peki, bize bırakılan bu mirasa sahip çıkıp koruyabiliyor muyuz?

Bu konuda biraz çekincelerim var. Özellikle son zamanlarda medyada sıkça karşılaştığım ve mutlaka sizlerin de dikkatini çektiğini düşündüğüm bir konuya değinmek istiyorum. Belki de bir çoğumuzun duyduğu ama anlamını bilmediği bir kavram olan ‘Vandalizm’.

Nedir peki vandalizm?

Vandalizm; kısaca kamuya ya da başkasına ait mal ve mülke kasıtlı olarak zarar verme anlamında kullanılan bir kavram. Ama bu kavramı tarihi ve kültürel miraslara yapılan vandalizmi açıklamak için kullanmak istiyorum. Hepimiz tarihi çeşmelere, yazıtlara, camilere, saraylara vb. alanlara yazılan yazıları, çizilen resimleri haberlerde görüp okumuşuzdur. Son yaptığım İstanbul seyahatimde Osmanlı döneminde inşa edilen ve yazlık saray olarak kullanılan Beylerbeyi Sarayı’nı ziyaret ettim. Boğaza nazır harika konumu, göz alıcı mimarisi ve zarif peyzajıyla İstanbul’da bulunan en önemli tarihi yapılardan biri. Severek dolaştığım bahçesinde ise ilgimi çeken ‘bambu bahçesi’ oldu. Ne yazık ki sarayın bir parçası olan bambu bahçesi ziyaretçiler tarafında vandalizme maruz kalmış. Bambuların üzerine yazılar yazılmış, kalpler çizilmiş, aşklar ölümsüzleştirilmiş!

Beylerbeyi Sarayı’nda karşılaştığım bu durum, ne yazık ki tekil bir örnek değil. Türkiye’nin farklı bölgelerinde yer alan pek çok kültürel miras alanı benzer şekilde vandalizme uğruyor. Efes Antik Kenti’nde mermer bloklara kazınan isimler, Aspendos Antik Tiyatrosu’nun taş basamaklarına yazılan yazılar, Kapadokya’daki kaya kiliselerinin duvarlarına çizilen semboller bu sorunun ne kadar yaygınlaştığını açıkça gösteriyor. Trabzon’daki Sümela Manastırı’nda ise geçmiş ziyaretçilerin duvarlarda bıraktığı yazı ve çiziklerin zamanla yüzeylerde kalıcı izler bıraktığı geçtiğimiz aylarda gündemde yankı uyandırmış haberler arasında. İstanbul’da bir Rum Ortodoks mezarlığında mezar taşlarının zarar gördüğüne dair haberler de tarihî yapılara ve kültürel değerlere yönelik saygı eksikliğinin ne kadar yaygın bir sorun hâline geldiğini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Tarihi çeşmelerin üzerine sprey boyayla yazılan yazılar, cami ve han duvarlarına kazınan isimler, antik kentlerde “ben buradaydım” demek adına bırakılan izler artık neredeyse olağan hâle gelmiş durumda. Bu müdahalelerin her biri, yüzyıllara meydan okumuş eserlerde geri dönüşü mümkün olmayan tahribatlara yol açıyor.

Aklımda tek bir soru var: Neden?

Neden bunu yapıyoruz? Tarihin izlerini taşıyan bu mekânlara bizler niye bu kadar anlamsız, önemsiz hatta zarar veren izler bırakıyoruz. Anlamakta güçlük çekiyorum.

Saray içerisinde fotoğraf, video çekimine bile izin verilmeyen, son derece iyi korunan, güvenlikli bir tarihi yapıda bu durumu görmek beni oldukça şaşırttı ve üzdü. Genellikle metruk yapılarda görmeye alışkın olduğumuz bu durumun İstanbul gibi ülkemizin en çok turist çeken kentinde bulunan önemli tarihi yapılardan birinde yaşanması karşı karşıya olduğumuz durumun vahametini gözler önüne seriyor. Küçük gibi görünen bu izler, kültürel mirasta kalıcı yaralar bırakıyor.

Tarihin izlerini taşıyan, yorgun, korunmaya, sahip çıkılmaya ihtiyacı olan ve bize emanet edilen bu eserlerin hak ettiği değerin bu olmadığını biliyoruz. Ama bilmeyenlere de bunu hatırlatmak bizim sorumluluğumuzda. Ziyaretçi olmak, bu mekânlara zarar verme özgürlüğü değil; onlara saygı gösterme bilinci gerektirir. Çünkü yıllara meydan okumuş bu mekânlar, tarihe adını ya da aşkını yazmak isteyenlerin değil, korunarak gelecek kuşaklara aktarılması gereken ortak bir mirasın temsilidir.

Kültürel miras alanlarını korumak için önce bakış açımızı değiştirmemiz gerekiyor. Bu mekânların birer turistik durak değil, ortak geçmişimizin sessiz tanıkları olduğunu hatırlamalıyız. Ancak bu farkındalıkla, iz bırakmak yerine izleri korumayı seçebiliriz.

Bugün bıraktığımız izler, yarının ziyaretçilerine nasıl bir miras anlatacak?

Bu mekânlar, üzerinde iz bırakılacak değil; izlerinden ders alınacak alanlar. Onlara bugün gösterdiğimiz saygı, yarının kültürel hafızasını şekillendirecek. Bu mirası koruyarak mı geleceğe taşıyacağız, yoksa geri dönüşü olmayan zararlarla mı hatırlanmasını sağlayacağız? Cevabı hepimiz biliyoruz.

Bize emanet edilen kültürel mirasımız, ziyaret edenlerin göstereceği özenle geleceğe taşınır. Bu mekânlarda attığımız her adım, bıraktığımız her iz, geçmişle kurduğumuz bağın bir parçası. Gelin, bize emanet edilen bu değerleri koruyalım; gelecek kuşaklara gururla aktarabileceğimiz bir miras bırakalım.

Merve AKSOY