Antalya, COP31’i fırsata çevirmeli
- 20.12.2025
- 3 Day
Antalya’nın ilk ve tek çevre ve doğa vakfı olan,
Yeryüzü İklim Değişikliği ile Mücadele Vakfı Kurucusu ve Başkanı Serpil
Arslantaş, iklim değişikliğinin turizme etkilerini ve COP31’in Antalya’da
yapılacak olmasının kent ekonomisi için anlamını değerlendirdi.
COP31, Birleşmiş
Milletler iklim müzakerelerinin en üst platformu; ülkelerin iklim hedeflerini,
finansmanı ve sahadaki uygulamayı masaya yatırdığı 31. Taraflar Konferansı.
2026’da Türkiye’nin ev sahipliğinde yapılacak ve ana toplantıların Antalya’da yapılacağının
kesinleşmesi üzerine Yeryüzü İklim Değişikliği ile Mücadele Vakfı Kurucusu ve
Başkanı Serpil Arslantaş, “Ben bunu, Antalya’nın dünyaya yalnızca bir turizm
kenti olarak değil, iklim gündeminde sorumluluk alan bir merkez olarak da
kendini göstereceği önemli bir eşik olarak görüyorum” şeklinde konuştu.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ TURİZMİ NASIL DÖNÜŞTÜRÜYOR?
Serpil Arslantaş: Turizmde iklimi
artık “arka fon” gibi düşünemeyiz. Daha sıcak günler, daha ani hava olayları,
su baskısı, yangın riski… Bunların hepsi misafirin deneyimini ve işletmenin
maliyetini doğrudan etkiliyor. Ben bunu şöyle görüyorum: İklim, turizm için
görünmez bir bilanço kalemi. Enerji, su, bakım, risk yönetimi, hatta personel
sağlığı… Hepsi aynı resmin parçası.
COP31’İN ANTALYA’DA OLMASI EKONOMİK OLARAK NE ANLAMA
GELİYOR?
Serpil Arslantaş: Kısa vadede şehirde
ciddi bir hareketlilik yaratır: konaklama, yeme-içme, ulaşım, organizasyon
hizmetleri, yerel tedarik… Bu etki küçümsenmez. Fakat benim asıl önemsediğim
uzun vade: COP31, Antalya turizmini “doluluk” üzerinden değil, dayanıklılık ve
sürdürülebilirlik üzerinden yeniden konumlandırma şansı veriyor. Yani iki
haftalık bir etkinliği, yıllara yayılan bir kalite standardına çevirebiliriz.
“SÜRDÜRÜLEBİLİR TURİZM” SİZCE NE DEMEK?
Serpil Arslantaş: Ben sürdürülebilir
turizmi üç ayakla anlatırım: ekonomik, sosyal ve çevresel. Ekonomik tarafta
verimlilik ve süreklilik var. Sosyal tarafta kentle uyum; istihdamın
güçlenmesi, fırsatın adil dağılması var. Çevresel tarafta ise su, enerji ve
tabii atık… Sürdürülebilirlik; “ekstra bir proje” değil, iyi işletmeciliğin
yeni adı.
ATIK YÖNETİMİ VE DÖNGÜSEL EKONOMİ TURİZMDE NEDEN BU
KADAR KRİTİK?
Serpil Arslantaş: Turizm doğası
gereği ambalaj, tek kullanımlık, gıda ve tekstil atığı üretir; ben bunu “çöpe
giden maliyet” diye görüyorum. Atık yönetimi doğru kurulduğunda verimlilik
artar, destinasyonun itibarı güçlenir. Döngüsel ekonomi ise işi bir adım ileri
taşır: atığı sonradan toparlamak yerine, satın alma ve operasyon tercihleriyle
en baştan azaltmak. Bu yaklaşım hem maliyeti kontrol eder hem çevresel etkiyi
düşürür.
YEŞİL FİNANSMAN BU RESMİN NE TARAFINDA?
Serpil Arslantaş: Şunu açık
söyleyeyim: Banka da yatırımcı da artık “anlatım” değil “ölçüm” arıyor; parayı
neden koyduğunu ve sonunda neye dönüşeceğini net görmek istiyor. Kaynağını iyi
yöneten ve bunu şeffaf biçimde gösterebilen işletme finansmanda avantaj
kazanıyor; aynı anda itibarını ve güvenini de büyütüyor. Bu yüzden
sürdürülebilirlik, turizmde yavaş yavaş paranın konuştuğu dil kadar, güvenin de
dili haline geliyor.
COP31’E HAZIRLIKTA “ÇOK PAYDAŞLI” BİR MODEL ŞART
DİYORSUNUZ?
Serpil Arslantaş: COP31’e güçlü
hazırlanmak istiyorsak bunu tek bir kurumun ya da tek bir sektörün omuzlarına
bırakamayız. Turizm STK’ları, oteller, acenteler, tedarik zinciri, yerel
yönetimler ve üniversiteler aynı masada buluştuğunda gerçek etki ortaya çıkar.
Vakıf olarak Antalya’da bu çok paydaşlı zemini kurmaya ve iyi uygulamaları
ölçülebilir hedeflere bağlayan bir “hazırlık ve etki” hattı oluşturmaya
hazırız.
COP31 ANTALYA’YA HANGİ FIRSATI VERİYOR; BU FIRSATIN
GERÇEK KARŞILIĞI SİZCE NEDİR?
Serpil Arslantaş: COP31, Antalya’ya
sadece bir dönemsel hareketlilik değil, kendini yeniden tanımlama fırsatı
veriyor. Gerçek karşılığı; iki haftalık dolulukların ötesinde, şehrin turizm
kalitesini ve yönetim standardını kalıcı biçimde yükseltmek: daha öngörülebilir
bir sezon, daha güçlü bir itibar, daha verimli enerji–su kullanımı, atıkta daha
akıllı bir düzen ve bu sayede hem finansmana hem de nitelikli iş birliklerine
daha rahat erişen bir destinasyon olmak. Kısacası ben COP31’i, Antalya’nın
“güzel olduğu için tercih edilen” değil, “iyi yönetildiği için tercih edilen”
bir şehir olarak çıtasını büyüteceği bir eşik olarak görüyorum.
VAKFINIZ BU SÜREÇTE ÖZEL SEKTÖRÜN YANINDA NASIL
KONUMLANIYOR; ŞİRKETLER SİZDEN HANGİ SOMUT DESTEĞİ ALABİLİR?
Serpil Arslantaş: Açık konuşayım;
bizim en iyi bildiğimiz iş, sürdürülebilir turizm ve iklim uyumunu
regülasyonlar ve standartlar çerçevesinde işletmeler için uygulanabilir hale
getirmek. Sahadaki en büyük boşluk “niyet var ama yol haritası yok” noktası;
biz bu açığı kapatıyoruz. Bu uzmanlığı sahaya sürekli taşımak için vakfımızın
bir ticari işletmesi de var; özel sektöre eğitim, danışmanlık ve uyum
süreçlerinde ölçülebilir, kesintisiz destek veriyoruz. Şirketler bizden,
nereden başlayacağını netleştiren ve işi sonuca götüren bir yol arkadaşlığı
alıyor.
www.yeryuzuvakfi.org.tr







