Bir ‘‘Like’a bakar: Turizmde ‘‘Mikro Trend’’ devri
- 16.07.2025
- 1 Day

Bir ‘‘Like’a bakar: Turizmde ‘‘Mikro Trend’’ devri
Siz
de son zamanlarda tatile gideceğiniz yeri seçerken harita yerine ‘‘keşfet’’
sekmesini mi açıyorsunuz? Viral olan videolar, aktiviteler ve destinasyonlar
yaptığınız planlamaları etkiliyor mu? Eğer cevabınız “Evet” ise yalnız
değilsiniz.
Turizmin yeni rotalarını artık yüksek oranda sosyal medya ve takip ettiğimiz
kişiler belirliyor. Yükselen trendler, influencerlar, içerik üreticileri ve
daha niceleri bu yolda lider olarak görülüyor. Fakat bu durumun sektöre etkisi
düşündüğümüzden daha farklı olabilir mi? Birlikte istatistikleri de inceleyerek
ortak bilince ulaşalım.
2025 yılı itibariyle dünya genelinde turistlerin %74’ünün seyahat
planlamalarını sosyal medyadan etkilenerek oluşturduğu gözlemlendi. Bu durum
mikro trendlerin ve dijital içerik üreticilerinin etkisinin büyüklüğünü gözler
önüne seriyor.
Mikro trend kavramını viral içeriklerin ortaya çıkardığı, kısa süreli, ani ilgi
dalgaları olarak tanımlayabiliriz. Bu sürecin nasıl işlediğini de inceleyelim.
Hedef destinasyon ilginç bir başlıkla estetik ve ilgi çekici şekilde paylaşılır
ve viral olur, daha önce duyulmamıştır ve insanlarda merak uyandırır.
Algoritmalar da bu içeriği öne çıkarmaya başlar ve yerel halk ve işletmeler ne
olduğunu dahi anlamadan ziyaretçi akını başlar. Sonuç olarak hedef
destinasyonumuz bir anda herkesin Instagram hikayelerinde, tiktok videolarında
ve tweetlerinde yerini alır. Daha çok turist çeker, işletmeler para kazanır ve
ekonomi canlanır. Görünürde güzel olan bu popülerlik hikayesinin elbette
eksileri de var.
Algoritmik yönlendirme sayesinde göz önüne çıkan ve tercih haline gelen
destinasyonlar için en büyük tehlike ise gerçek değerlerinden ziyade yüzeysel
ve sığ ilgiye maruz kalmaktır. Kaliteli ve verimli hizmet anlayışına zıt
ilerleyen bu durum yalnızca yerelleri ve turistleri değil, aynı zamanda turizm
profesyonellerini de etkilemeye başladı. Oteller, kafeler, butik işletmeler
gibi paydaşlar ilgi çekmek için bölgenin taşıma kapasitesi, çevresel ve
kültürel hassasiyeti gibi konuları göz ardı ederek daha çok müşteri çekmeye
çalışıyor. Bu da hem doğaya hem de bölgedeki yerel yaşama zarar verebilecek
kadar büyük olan bir görünürlük yarışının önünü açıyor.
Gelin şimdi de sosyal medya turizmine dair bazı online istatistikleri
inceleyelim.
· Instagram
kullanıcılarının %70’i seyahat destinasyonlarını seçerken içeriklerden yardım
alıyor (Expedia).
· TikTok’ta
‘‘Travel’’ etiketiyle paylaşılan içerikler 2025 itibariyle 1.6 trilyon
izlenmeyi aşmış durumda (TikTok analytics).
· Z
Kuşağının %84’ü gideceği yerlerin Instagram’da nasıl göründüğünü kontrol ediyor
(Statista).
· Türkiye’de
2022-2024 seneleri arasında sosyal medyada viral olan 7 doğal alanın 5’inde
çevresel bozulma gözlemlendi (TEMA Vakfı).
Görüldüğü üzere oldukça büyük oranlar ve sayılardan
bahsediliyor. Fazla derine inmeden elde ettiğimiz bu veriler durumun
ciddiyetini anlatıyor. Tanıtım, ekonomik canlılık ve yeni nesil erişim gibi
avantajlardan bahsederken kapasite aşımı, çevresel tahribat, kültürel sığlık ve
tekdüzelik gibi problemlere de değindik.
Gönüllü olunduğu sürece her durumun iyileştirilebildiği gibi, elbette bu akımı
da iyileştirerek çözüme kavuşturabiliriz. Başta yerel yönetimler olmak üzere
içerik üreticileri ve sosyal medya uzmanlarıyla görüşmeler sağlanarak; alan
yönetim planları, etik iş birliği, sürdürülebilirlik bilinciyle başlatılan
bilinçlendirme kampanyaları ve ziyaretçi sayısını optimum seviyede tutan
uygulamalar geliştirilerek bu durumu yüksek avantajlı bir akıma
dönüştürebiliriz.
Bu düzende sadece nereye gideceğimiz değil, neden ve nasıl gittiğimiz sorusu da
önem kazandı. Sektörümüzün geleceğini belirleyecek olan şey sadece içerik
üretmek değil, içerikle birlikte sorumluluk üretmek. Sürdürülebilir turizm
ancak sosyal medyanın gücüyle değil, medyanın ve kamuoyunun bilinciyle
birleştiğinde mümkün olacaktır. Gizli hazinelerimizi korumak sadece yerel
halkın değil, ‘‘story’’ atan gezginlerimiz de sorumluluğudur.
Ayşe Eylül KAYA