
Festival turizmi son yıllarda destinasyonlar için bir tanıtım ve ekonomi aracı haline gelmiştir.
Nedir festival turizmi kısaca ondan bahsedelim. Festival turizmi, belirli belli tarih aralıklarında her yıl düzenlenen festivallere çeşitli bölgelerden insanların gelerek, festival boyunca düzenlenen kültürel, sanatsal vb. etkinliklere katılmak amacıyla yapılan seyahatleri kapsar. Ziyaretçiler festivallerin sunduğu bu etkinliklerle keyifli vakit geçirirken, destinasyonlar da ekonomik gelirlerini artırma fırsatı bulurlar.
Alaçatı Ot Festivali Türkiye’de popüler hale gelen ve öne çıkan etkinliklerinden biri. Bu yıl 14.sü düzenlenen festival 17-20 Nisan tarihlerinde çeşitli etkinliklerle kutlandı ve festivale yakın uzak fark etmeksizin çeşitli illerden binlerce katılımcıyı Alaçatı’ya çekmeyi başardı. Seyahat acenteleri tarafından düzenlenen turlarda yer bulmak bile zorlaştı. Binlerce kişi festival ruhunu yaşamak için Alaçatı’ya akın etti.
Ancak festival turizminin büyüleyici yanları kadar, gölgede kalan etkilerini de konuşma zamanı.
Her geçen yıl daha fazla ilgi ve ziyaretçi çeken bu festivallerle birlikte büyüyen kalabalık, acaba destinasyonların sürdürülebilirliği için bir tehdit mi? Bu yoğunluk, çevresel ve sosyal açıdan bölgeye uzun vadede nasıl etkiler bırakabilir? Bunlar buz dağının görünmeyen ve çoğunlukla konuşulmayan yönleri. Kısa vadeli getirilerinin yanında uzun vadede neler götürdüğünü de dikkate almak gerektiğini düşünenlerdenim.
Festival dönemlerinde otellerde rezervasyonsuz yer bulmak imkansız hale geliyor, restoranlar dolup taşıyor. Kurulan sergilerde yerel halk ürünlerini pazarlıyor; bu açıdan bakıldığında herkes memnun gibi görünüyor. Ancak bu yoğunluk yalnızca birkaç günle sınırlı. Festival dönemi dışında birçok mekân kapalı, sokaklar sessiz.
Kalabalıklar geçici, etkileri ise kalıcı…
Ekonomik açıdan düşünüldüğünde memnun olanlar olabilir, ancak bölge bu yoğunluğu gerçekten kaldırabiliyor mu? Overturizm bölgenin altyapısını ne kadar zorluyor? Bu gibi sorular pek dile getirilmiyor. Peki nedir overturizm? Bir destinasyonun taşıma kapasitesinin üstüne turist ağırlaması sonucu ortaya çıkan olumsuz etkiler olarak açıklayabiliriz. Bu durum hem yerel halkı hem de çevreyi olumsuz etkiler, sürdürülebilir turizm anlayışıyla da çelişir. Üstelik festivale katılan ziyaretçiler, kurulan stantlar ve tezgahlar arasında yaşanan izdihamla oradan oraya sürüklenirken alışveriş yapmaya çalışırlar. Kalabalık ve kargaşa yüzünden destinasyonun o güzel, görülmesi gereken sokaklarında kaybolamadan oradan ayrılırlar. Yani ziyaretçi deneyimi de olumsuz etkilenir. Bekledikleri deneyimi yaşayamayan turistler hayal kırıklığı yaşayabilirler.
Bu durumda biz bir destinasyonu gerçekten tanıtmış mı oluruz? Bu soruyu sormamız gerektiğine inanıyorum. Yalnızca Alaçatı Ot Festivali özelinde değil, katıldığım birçok festivalde gözlemleme şansı bulduğum için bu konuya değinmek istedim. Evet, kısa vadede bölgeye, yerel üreticiye ve halka fayda sağladığı yadsınamaz, ancak özellikle çevresel anlamda yaratılan hasar çok daha büyük olabilir.
Doğal ve kültürel zenginliğe sahip olan destinasyonların sadece festivallerle değil, yıl boyunca sürdürülebilir etkinliklerle desteklenmesi gerekmektedir. Kalıcı etki bırakmak için, ziyaretçilerin katılım sağlayabileceği ve yerel halkla etkileşimi artıran programlara ihtiyaç vardır. Bu şartlar sağlandığı takdirde yıl boyu sürdürülebilir bir turizm deneyimi sunmak mümkün.
Çevreyi, doğayı ve kültürel değerleri koruyarak; yerel halkın ve esnafın da memnun edileceği bir turizm anlayışı geliştirilebilir mi? Bunu bir düşünsek, belki de herkes kazanmış olur.