Yazan: Emily Kapustin
Oksijen, tüm canlıların hayati aktivitesinin eşsiz bir ürünüdür, olmamasında
yaşam imkansızdır ve eksikliğinde, herhangi bir canlıda, basit bir hücreden
insan organizmasına kadar tüm metabolik süreçler önemli ölçüde bozulur.
Yaralanmalar dışında insan vücudunda meydana gelen rahatsızlıklar dokulardaki
yetersiz gaz alışverişi ve azalmış oksijen miktarından,dolayısıyla var olan bir
diyafragmanın işlevsel bozukluğa ve onun sonucunda vücutta gerçekleşen bir
problem kaskadından kaynaklı olabilir. Bu nedenle, bu konunun seçilmesine karar
verildi.
İnsan vücudu ayrı parçalar halinde değil, uyumlu bir bütün olarak işlev görür.
İnsanın mükemmel bir şekilde düzenlendiğini anlamalıyız. Vücudun diyaframı bir
baraj gibidir. Olukların bozulduğunda biriken suyun boşaltma yolunun
olmaması;ya da tabanda bir boşluğun ortaya çıkması sonucunda onun yıkımına yol
açacağına benzetebiliriz. Diyaframda artan gerilim iç organlarda ve onların
içinden geçen damarlarda sıkışmaya neden olurken,zayıflamada ise fıtıkların
oluşması görülebilir.Leonid Kononovich Rozlomy. Anatomik açıdan insan vücudunda
birkaç diyafram ayırt edebiliriz-torakal, pelvik, subklaviyen, submandibüler ve
cerebellar tentorium.Her diyafram kendine ait bir patolojiye sahip olabildiği
gibi daha kompleks bir patolojinin parçası da olabilir.
PELVİK DİYAFRAM
Pelvik diyaframdaki işlev
bozukluklarına bu bölgedeki yapılarda (iç organlar, kaslar, bağlar, eklemler)
ağrı, sertlik, ağırlık hissi eşlik eder. Tipik semptomlar, pelvisin yumuşak
dokularında ödem, gluteal kaslarda yorgunluk, kasık bağlarında gerginlik ve
eklemlerde hareket kısıtlığını içerir. Pelvik patolojilerin çoğunda gluteal
kaslar ve onların üzerini örten yüzeyel dokular termal görüntülemeler ile de
teyit edilmiş olarak daha düşük sıcaklığa sahiptir. Deri ve derialtı dokunun
sıcaklığı diğer vücut bölümlerine göre 5-7 derece daha düşüktür. Pelvik
bölgenin daha kapsamlı ve detaylı araştırmasının bugüne kadar yapılmaması çok
şaşırtıcıdır.
Pelvik patolojilerde gluteal bölgedeki deri kıvrımı son derece ağrılı ve
alınması çok zordur. Kalça eklemi bölgesindeki dokular ödem derialtı dokularda
fibrozis izleri lenfostaz ve yağlar da dahil olarak,yetersiz oksidasyon
ürünlerin birikmesi ile karakterizedir. M.gluteus maximus üst servikal omurga
bölümü ile bağlantılıdır ve bu kastaki rahatsızlıklar bu bölgedeki sıkıntılara
neden olabilir.(kendi gözlemim)
Büyük gluteal kaslarda kronik gerginlik refleks olarak suboksipital kasların
kasılmasına de neden oluyor, bunun sonucunda da omurganın servikal bölgede
hiperlordoz gelişebilir.Bu nedenle tedavi sürecinde bu faktör dikkate alınmazsa
olumlu bir etki elde etmek çok zordur. Pelvik diyaframın patolojisindeki bir
sonraki bağlantı, kuyruk sokumu, sakrum ve ilium arasındaki kaslar ve
bağlardır. Pelvik taban kasların ve bağların tonusunda bir değişiklik, bu
bölgede bulunan organların (mesane, rahim ve ekleri, prostat bezi, rektum)
pozisyonunda bir değişikliğe yol açabilir.
Pelvik diyaframdaki
bozuklukların en olası nedenleri şunlardır: düşme sırasında pelvik kemiklerinde
gelişen bozukluklar; ağırlık kaldırırken kasların ve bağların gerilmesi;
cerrahi müdahaleler (batın ameliyatları, kürtaj); yapışıklıklarla sonuçlanan
genitoüriner enfeksyonlar; kabızlığın eşlik ettiği bağırsak patolojileri
(özellikle alt kısmı); zorlamanın eşlik ettiği uzun süreli öksürük; hipotermi,
vb.
Pelvik diyaframın
patolojileri, vasküler bozukluklara ve buna bağlı olarak bağ dokusu dahil olmak
üzere dokuların beslenmesini etkileyerek fıtık ve varikosel gibi patolojik
süreçlere neden olabilirler(A. Alekseev, 1999).
TORASİK DİYAFRAM
Torasik diyafram bölgesindeki
patolojinin klinik belirtileri, yapısının ve konumunun anatomik özellikleri ile
ilişkili kendi özelliklerine sahiptir. Hastalar hipokondriyumda ve belde
ağırlık ve ağrı hissinden, nefes darlığından (daha çok inhalasyonla ilişkili),
vücudun dönme hareketlerinin kısıtlanmasından, öne ve arkaya eğilmede zorluktan
şikayet ederler. Solunum testeleri sırasında göğüs kafesinin bir ya da her iki
tarafından da hareket kısıtlığı tespit edilebilir. Kostaların iç yüzeyi
(diyaframın tutunma yeri) palpasyonda genellikle çok ağrılıdır. Doğrudan
kaburga kenarına bitişik olan ve onu düzensiz ve kalınlaştıran sertlikler ve
kalınlaşmalar seyri boyunca palpe edilebilir. Bir kostal kenarın diğerine göre
altında veya yukarısında ise,hasta sırtüstü pozisyonunda yatarken bazen
asimetrik olarak da kostal kemerin ciddi anlamda yukarı doğru çıkıntı yapması
mümkündür.
Diyaframın işlevsel durumu,
psiko-emosyonel faktöre bağlı olabilir. Muayene sırasında kronik stres altında
kalan hastaların ciddi derecede içe çekilen karın ve aşırı derecede gergin
karın ön duvar kasları gibi değişiklikleri gözlemledim. Karın bölgesi dokuların
ksifoid proçes ile göbek arasındaki bölgede röntgen ve USG ile kaydedilmeyen
ağrılı sertlikler palpe ediliyordu. Stresten kaynaklanan gerilimi azaltmak için
en etkili yöntem olarak çölyak pleksusun izdüşümü üzerinde özel bir teknik
uygulamasıydı.
Karaciğer (hepatit,
zehirlenme, yaralanmalar vb.), özefagus(özofajit,divertikül, herniasyon) ve
midedeki (gastrit, peptik ülser) patolojik süreçlerden dolayı bu organlar ve
diyafram arasında yapışıklıklar oluşabilir. Bu yapışıklıklar hem iç
organlardaki dolaşımı etkileyerek hem de diyaframın kendisini de
etkiliyor.(J.P. Barral, 1989). Diyaframın kubbesindeki aşırı gerilim, içinden
geçen kan damarlarının tahriş olmasına neden olabilir. Bu tahriş, hem aortun
kendisinde hem de ondan iç organlara uzanan damarların güçlü ve sert bir
pulsasyonu şeklinde kendini gösterir.
SUBKLAVYEN DİYAFRAM
Subklavyen diyafram
bölgesindeki patolojilerde hastalar baş ağrılarından (yaygın,basınç veya
sıkıştırma tarzında,sıcak basması veya parestezi şeklinde), baş dönmesi, mide
bulantısı, artan solunum hızı (genellikle yüzeysel) ve yükselen nabızdan
şikayetçidir. Eşlik eden semptomlar: üst omuz kuşağının tutukluğu; ellerde
siyanoz; geceleri ve sabah saatlerinde ellerde ve parmaklarda parestezi; büyük
göğüs kasları bölgesinde gerginlik, supraklaviküler fossada şişme;
M.trapeziusun yatay kısmında ağrı ve gerginlik; başın yanlara doğru
dönmesinde,öne ve arkaya doğru eğilmesinde;servikal omurgada doğrulama hareketi
esnasında hareket kısıtlığı.
Yükseltilmiş omuzların aniden
indirilmesi gibi diyafram bölgesinde derin bir palpasyon;patolojilierin
varlığında omuza,dirseğe ve ele şiddetli bir ağrı ve elektrik çarpma hissine
neden olabilir.
SUBMANDİBULER DİYAFRAM
Bu alan alt çenenin kenarı,
oksipital kemik, üst servikal omurların çıkıntıları ve boyun kasları ile
sınırlıdır. Submandibular diyaframın derininde baş bölgesinde bulunan doku ve
organların,beynin kan akımını sağlayan arter ve venler geçer.
Hem beyin hem de
göz,kulak,burun ve başka hayati organların bu bölgede olması klinik
belirtilerin çeşitliliğine neden oluyor.Başlıca semptomlar: ağrı, baş dönmesi, ataksiler,
koku, görme, işitme bozuklukları, otonom sinir sistemi disfonksyonları.
TENTORİUM CEREBELLİ
Tentoriyum cerebellinin
gerilimindeki değişiklik çevre dokulara,meninkslere ve dolaylı olarak tüm insan
vücudunda patolojik bir etkiye neden olarak MSS aktivitesinde bozukluğa neden
olabilir. Atlanto-oksipital eklemin patolojisi, ilk iki servikal omurda
dejeneratif bozukluklar, frontal ve nazal kemiklerin arasındaki sütürlerin
kompresyonu, oksipital kemik ile temporal kemikler arasındaki sütürlerin
kompresyonu, damak kemiklerinin orantısal bozukluklar vb.
Klinik semptomlar baş ağrısı,
baş dönmesi, dengesizlik vb. şeklinde kendini gösterebilir. Çalışma nesnesinin
belirtilmesi, araştırma için malzeme seçiminin gerekçesi Solunum, canlı organizmaların
metabolizmasının (madde ve enerji alışverişi) normal seyrini sağlayan ve
homeostazın korunmasına (iç ortamın sabitliğine) katkıda bulunan, çevreden
oksijen (O2) alan ve vücudun metabolizma ürünlerinin bir kısmını gaz halinde
çevreye aktaran fizyolojik bir süreçtir (CO2, H2O ve diğerleri). Metabolizmanın
yoğunluğuna bağlı olarak, bir kişi saatte akciğerlerden ortalama olarak
yaklaşık
karbondioksit (CO2)
su ve onlarla birlikte – aseton da dahil olmak üzere yaklaşık 400 diğer uçucu
bileşiği salgılar. Solunum sürecinde, vücuda ait kimyasal enerjiden zengin
maddeler, bunun için moleküler oksijen kullanarak enerji açısından fakir son
ürünlere (karbondioksit ve su) oksitlenir.
Dış solunum, oksijenin
emilmesi ve karbondioksit salınımının yanı sıra bu gazların trakeal sistem
ile(artropodlar) veya dolaşım sistemi yoluyla vücut içinde taşınması da dahil
olmak üzere vücut ve çevre arasındaki gaz alışverişi olarak anlaşılır. Hücresel
solunum, proteinlerin hücre zarları boyunca taşınarak mitokondrideki
oksidasyonun sonucunda gıdanın kimyasal enerjiye dönüşümüne yol açan
biyokimyasal süreçlerini içerir. Solunum hızı 10 ila 18 arasında değişkenlik
göstererek, istirahat halinde yetişkin bir insanın solunum hızı ortalama 14
eşittir. Çocuklarda solunum hızı dakikada 20-30; bebeklerde 30-40 arası;
yenidoğanlarda ise 40-60 eşittir.
İstirahat halindeki bir insanın inspirasyonu sırasında akciğerlere 400-500 ml
hava girer. Bu hava hacmine tidal hacim (TV) denir. Aynı miktarda hava sakin
bir ekspirasyon sırasında da akciğerlerden atmosfere girer. Maksimum derin
nefes yaklaşık 2000 ml havadır. Maksimum ekspirasyon da yaklaşık 2000 ml’dir.
Maksimum ekspirasyondan
sonra, akciğerlerde rezidüel volüm olarak adlandırılan yaklaşık 1500 ml hava
kalır. Sessiz bir ekspirasyondan sonra akciğerlerde yaklaşık 3000 ml kalır. Bu
hava hacmine akciğerlerin fonksiyonel rezidüel kapasitesi (FRC) denir.
FRC sayesinde, alveolar
havada nispeten sabit bir Oksijen/Karbon dioksit oranı korunur, çünkü FRC,
TV’den birkaç kat daha büyüktür. TV’nin sadece 2/3 kısmı alveollere kadar
ulaşabilir.Bunun adı da alveoler ventilasyon hacmi.
Bir yetişkin akciğerlerden
dakikada
hava geçer(
TV*14 solunum sayısı). Fiziksel aktivite durumunda, dakikadaki solunum hacmi
120 litreye ulaşabilir. Zaman olarak istirahat halinde İnspirasyon/Ekspirasyon
oranı 1/1,3.
Nefes almadan, bir kişi
genellikle 5-7 dakika kadar yaşayabilir, bundan sonra bilinç kaybı, beyinde
geri dönüşü olmayan değişiklikler ve ölüm meydana gelir.
Nefes almak, vücudun bilinçli
ve bilinçsiz olarak kontrol edilebilen nadir yeteneklerinden biridir. Sık ve
yüzeyel nefes alma ile sinir merkezlerinin uyarılabilirliği artar ve derin
nefes alma ile tam tersine azalır.
Solunum türleri: derin ve
yüzeyel, sık ve nadir, üst, orta (torasik) ve alt (abdominal). Hıçkırık ve
gülme gibi durumlarda özel solunum hareketleri görülür.
SELLA TURCİCA DİYAFRAMI
Sella turcica diyaframı
(diyafragma sella) – ön tarafta orta klinoid çıkıntılara,arkasında ise dorsum
sella’ya tutturulmuş bir dura mater plakası, fossasını hipofiz bezinin
bulunduğu bir boşluğa dönüştürür; hipofiz bezinin sapı için bir delik vardır.
Sella turcica diyaframı, hipofiz bezini diğer beyin yapılarından ayırır.
Diyafram,sfinkterler için karakteristik olan,alttaki yapıları etkileyen
rahatsızlıklarına sahip olabilir.
TENTORİUM CEREBELLİ
Beyincik tentoryumu (beyincik
çadırı, lat. Tentorium cerebelli), temporal kemiğin pars petrosanın üst kenarı
ile sinus transversus arasında yer alan bir dura mater tabakasıdır. Beyin
hemisferlerinin oksipital loblarını destekler, onları beyincik loblarından
ayırır. Tentoriyum cerebellinin gerilimindeki değişiklik çevre
dokulara,meninkslere ve dolaylı olarak tüm insan vücudunda patolojik bir etkiye
neden olarak MSS aktivitesinde bozukluğa neden olabilir. Yukarıdan ortada falx
cerebri’ye bağlanır, aşağıdan falx cerebelli’ye geçer.
Dış kenar (büyük daire), oksipital kemiğin
sinus transversus oluğu, temporal kemiğin pars petrosasının arka kenarı boyunca
tutturulur ve sfenoid kemiğin gövdesinin arka klinoid çıkıntılarına bağlanarak
Gruber ligamentini oluşturur. İç kenar serbesttir, subkortikal yapıların
etrafında dolanır ve sfenoid kemiğin gövdesinin ön klinoid çıkıntıları ile
önden birleşir. Tentorium cerebelli’nin ortasında, falx cerebri ile bağlntı
yerinde sinus rectus bulunur.
SUBMANDİBULAR DİYAFRAM
Bu alan alt çenenin kenarı,
oksipital kemik, üst servikal omurların çıkıntıları ve boyun kasları ile
sınırlıdır. Submandibular diyaframın derininde baş bölgesinde bulunan doku ve
organların, beynin kan akımını sağlayan arter ve venler geçer. Hem beyin hem de
göz, kulak, burun ve başka hayati organların bu bölgede olması klinik
belirtilerin çeşitliliğine neden oluyor. Başlıca semptomlar:ağrı;baş dönmesi, ataksiler,
koku, görme, işitme bozuklukları, otonom sinir sistemi disfonksyonları.
SUBKLAVYEN DİYAFRAM
Subklavyen diyafram
bölgesindeki patolojilerde hastalar baş ağrılarından (yaygın,basınç veya
sıkıştırma tarzında,sıcak basması veya parestezi şeklinde), baş dönmesi, mide
bulantısı, artan solunum hızı (genellikle yüzeysel) ve yükselen nabızdan
şikayetçidir. Eşlik eden semptomlar: üst omuz kuşağının tutukluğu; ellerde
siyanoz; geceleri ve sabah saatlerinde ellerde ve parmaklarda parestezi; büyük
göğüs kasları bölgesinde gerginlik, supraklaviküler fossada şişme;
M.trapeziusun yatay kısmında ağrı ve gerginlik; başın yanlara doğru
dönmesinde,öne ve arkaya doğru eğilmesinde; servikal omurgada doğrulama
hareketi esnasında hareket kısıtlığı. Yükseltilmiş omuzların aniden indirilmesi
gibi diyafram bölgesinde derin bir palpasyon; patolojilierin varlığında
omuza,dirseğe ve ele şiddetli bir ağrı ve elektrik çarpma hissine neden
olabilir.
TORASİK DİYAFRAM
Göğüs boşluğunu karın
boşluğundan ayıran güçlü bir yapıdır. Diyaframın aşırı gerginliğinde, nefes
alma ve hareketle aniden artış gösteren kaburga bölgesinde ağrı ile karakterize
olan sinir sıkışması görülebilir. Solunumu başlatır, göğüs kafesi ile karın
boşluğu arasındaki basınç farkını belirler.
Diyafram (lat. diaphragma,
diğer Yunancadan. Διάφραγμα septum), akciğerleri genişleten;göğüs ve karın
boşluklarını birbirinden ayıran bir kastır.Sınırı, kostaların alt kenarı
boyunca çizilebilir. M.rectus abdominis’ten türediği düşünülen çizgili
kaslardan oluşmuştur . Sadece memelilere ve timsahlara özgüdür. Diyaframın
varlığı, akciğerlerin ventilasyonunu önemli ölçüde yoğunlaştırmasını sağlıyor.
Genellikle diyaframın sağ
kubbesinin üstü dördüncü, soldaki ise beşinci interkostal boşluk
seviyelerindedir. Nefes alırken diyafram kubbeleri 2-
Diyaframda, göğüs ve karın
arasındaki yapıların iletişim kurmasını sağlayan bir dizi açıklık vardır.Birkaç
küçük açıklık dışında 3 tane büyük açıklık mevcuttur: aortik, özofageal, venöz. Diyaframda lomber, kostal ve
sternal kısımlar ayırt edilir. Lomber ve kostal kısımlar arasında lumbokostal,
kostal ve sternal arasında – sternokostal üçgenler vardır, bu oluşumlar
diyafragma hernilerinin oluşum yeridir.Diyaframın lomber kısmı (pars lumbalis
diaphragmatis) lomber vertebraların ön yüzeyinde başlar. Kostal kısım (pars
costalis diaphragmatis) alt altı veya yedi kaburganın iç yüzeyinde başlar ve
santral tendonun ön ve yan kenarlarında biter. Diyaframın sternal kısmı (pars
sternalis diaphragmatis) en dar ve en zayıf olanıdır, sternumun ksifoid
proçesin arka yüzeyinden başlar ve santral tendon ön kenarında biter.
Böylece, kaslar periferde başlayarak, yukarı ve ortaya doğru
ilerlerler ve tendonlarıyla birleşerek santral tendonu (centrum tendineum)
oluşturur. Diyaframın kanlanması, superior ve inferior phrenic, musculophrenic
ve pericardiophrenic arterleri tarafından sağlanır. Onlara aynı adı taşıyan
venler eşlik eder. Diyafram frenik sinir,vagus sinirinin dalları, interkostal
sinirler ve sempatik truncus tarafından innerve edilir. Diyafram fonksiyonları
statik ve dinamik olarak ikiye ayrılır.
Dinamikte üç ayrı işlev
vardır:
• Respiratuvar (veya
solunum). Göğüs kasların da eşlik ettiği diyaframın inspiryum ve ekspiryum
hareketleri sırasında akciğerlerin asıl ventilasyon hacmi gerçekleşir.
• Kardiyo-vasküler. Nefes alırken perikard ve içinde bulunan superior vena
kavanın en alt kısmı genişler. Aynı zamanda, diyaframın aşağa doğru hareket
etmesi ve karın içi basıncında eşzamanlı bir artış, kanı karaciğerden inferior
vena kavaya pompalar, bu da venöz kanın sağ atriyuma doğru akışına katkıda
bulunur. Ek olarak,kanın karın organlarından kalbe pompalanması, intraplevral
basınçtaki dalgalanmalar (örneğin, inspirasyon sırasında göğüs boşluğunun emme
etkisi) ile kolaylaştırılır.
• Motor-sindirim. Diyafram, yiyecekleri özofagustan (özofagusun sfinkteri
olarak görev yapar) hareket ettirmek için büyük önem taşır.Aynı zamanda
diyaframın periyodik hareketleri senkronize solunum hareketleriyle
birleştiğinde mide için de önemlidir.
Statik (destekleyici) işlev,
diyaframın kas tonusuna bağlı olarak göğüs organları ile karın boşluğu
arasındaki normal ilişkileri sürdürmektir. Bu işlevin ihlali, karın
organlarının göğüse doğru hareketine yol açar.
Diyafram karın bölgesi için
önemli bir organıdır. Karın kaslarıyla eş zamanlı kasılma ile diyafram, karın
içi basıncının azaltılmasına yardımcı olur. İnspiryumda, diyafram alt tarafa
doğru genişleyerek kasılır. Ekspiryumda diyafram pasif olarak gevşer ve onu
tutan tendonlar tarafından yukarı çekilerek istirahat durumuna gelir.
Pelvik diyafram (lat.
diaphragma pelvis) perinenin arkasını kaplayan tavanı kuyruk sokumunda tabanı
ise her iki tarafta tuberculum ischii arasında bulunan bir üçgen şeklindedir.
Hem erkeklerde hem de kadınlarda pelvik diyaframdan rektumun son bölümü geçer.
Pelvik boşluk ile perine arasında yer alan bu kaslı septumu geçen birkaç organ
vardır-üretra,vajen ve rektum. Pelvik diyafram onları destekler ve onların
üzerinde daha fazla kontrol sahibi olmaya yardımcı olur. Pelvik diyafram
aslında kalın ve ince bağırsakları, mesaneyi ve böbrekleri içeren pelvik
boşluğun tabanıdır. Bu organları destekler ve şekillerini korumalarını sağlar.
Pelvik diyafram kaslarının
yüzey tabakası anüsün dış sfinkteri(m.spincter ani externus) ile temsil
edilir.Bu kas rektumun son bölümünü çevreleyen derinin altında bulunur. En
yüzeysel olanı deri altı dokusunda sonlanan birkaç demetten oluşur. Kuyruk
sokumunun tepesinden başlayan demetler anüsu kaplar ve perinenin tendon
merkezinde biter. Rektumun alt kısmını çevreleyen en derin demetler, anüsü
kaldıran kasla bitişiktir. Kasılmasında anüs kapanır.
Pelvik diyaframın derin
kasları,küçük pelvik boşluğun tabanının arka kısmını oluşturan iki kastır.
Anüsü yükselten kas (Latin m.levator ani) ikilidir, ince bir üçgen plak
şeklindedir, geniş kısımları birleşerek yukarı bakacak şekilde bir huni
oluştururlar. Alt kısımları daralarak rektumu bir halka şeklinde kaplar. Küçük
pelvisin yan duvarından birkaç lifi ile başlanır. Ön lifler, pubisin ramus
inferiorun iç yüzeyinde, lateral olanlar – anüsu kaldıran kasın tendon arkından
başlar (Latin arkus tendineum musculi levatoris ani). Tendon arkı, obturator
fasyayı oluşturduğu pelvik fasyanın kavisli bir kalınlaşmasıdır. Anüsü kaldıran
sağ ve sol kasların lifleri aşağı ve arkaya iner, birbirine bağlanır, rektumu
kaplar. Bu kasların liflerinden bazıları prostat bezine (erkeklerde), vajina duvarına
(kadınlarda) ve ayrıca mesane ve rektumun duvarına yapışır; kas, anokoksigeal
ligaman (lat. lig. anococcygeum) ile koksiksin tepesinde tutunur. M.levator
ani’nin kasılması ile pelvik taban güçlenir ve yükselir, rektumun alt (son)
kısmı öne ve yukarı doğru çekilerek sıkıştırılır. Kadınlarda bu kas aynı
zamanda vajina girişini sıkıştırır,ön ve arka duvarları birbirlerine
yaklaştırır.
ÜROGENİTAL DİYAFRAM
Ürogenital diyafram
(diaphragma urogenitalis), küçük pelvisten çıkışın daha küçüğü olan ön kısmını
kaplayan musculofasyal bir plakdır. Pubis ve iskiyum kemikleri arasında
uzanarak derin ve yüzeysel kaslardan oluşur. Derin transvers perineal kas,
ürogenital diyaframın temelini oluşturur. Yanlarda pubis ve iskiyum kemiklerine
tutunur. Ortada perinenin tendon merkezini oluşturan kas ve tendon liflerinden
oluşur. Üretral sfinkter, üretranın membranöz kısmını ve kadınlarda vajinayı
çevreleyen dairesel bir kas lifidir. Bu kaslar, ürogenital diyaframın üst ve
alt fasyaları ile kaplıdır. Her iki fasya da derin transvers perineal kasın
arkasında birleşir. Diyaframın yüzeysel kasları:m.transversus perinei
superfisiyalis, ischiokavernosus ve bulbospongiosus.
DİYAFRAMLARIN ROLÜ
Vücudun 5 diyaframı; tıpkı
bir kamp çadırın desteklerinin onun dikey tutulmasını sağladığı gibi;enine
uzanarak vücudun doğru bir şekilde çalışması için gereken onun dikey
tutulmasında katkıda bulunurlar.
Diyaframlar organik olarak
bağımsız olsa da değişen basınçlarla işlevsel olarak birbirine bağlanan dar
alanları sınırlar.
– Beyin yapısı ile ilgili
olan tentorium cerebelli,primer solunum hareketleri ile yakın ilişkide
bulunarak onların dağılımını sağlar.
– Ağız içi diyafram, ağız boşluğu ile boğaz bölgesi arasındaki basınç dengesini
sağlayarak bazı iç organların ve fonksiyonel sistemlerin (yutak, ses oluşumu
vb.) doğru çalışmasını sağlar. Kas-iskelet sistemi açısından bakıldığında, bu
diyaframın ayrılmaz bir parçası olan, kapanma ve yutma eylemlerinde bir
bağlantı olan dili de unutmamak gerekir.
– Üst göğüs açıklığı, boyun-omuz zincirinin mekanik fonksiyonları da dahil
olmak üzere, boyun ve üst göğsün tüm yapıları (plevra, akciğerler, vb.) ile
yakın ilişkide bulunur.
– Torakal diyafram en çok solunum fonksiyonlarıyla ilişkilidir; karın içi
organlar bu süreç ile yakın ilişkide bulunur, dorsolumbar vertebral bağlantı
ise torakal ve abdominal basınç dengesinin korunmasını sağlar.
– Pelvik diyafram, küçük pelvisin tüm visseral yapılarına etki ederek, pelvisin
statik ve dinamik koruması için de büyük önem taşır. Her
organın/boşluğun/sistemin doğru işleyişini sağlamak için tüm diyaframlar
kontrollü bir asimetri durumunda olmalıdır.
Basınçtaki değişiklikler
homeopatik değişikliklere neden olabilir; diyaframların bozulmuş işleyişi
(karşılıklı entegrasyon değil), organ fonksiyonlarındaki kompresyon ve anormal
değişikliklerin ilk olası nedeni olabilir. “Pompa etkisinden” dolayı
alttaki yapılarda itilme,üstteki yapılarda ise bir gerilim meydana gelir;
basınç dalgalanmaları (pozitif veya negatif) sıvı kütlelerin harekete geçmesini
sağlayan ve sonuç olarak, moleküllerin kılcal damarların duvarlarına karşı
hareketini kolaylaştıran ve doğrudan homeostatik mekanizmaya katkıda bulunan en
hızlı endojen bir araçtır. Fasyalarının bütünlüğü organların içlerinde ve
üzerinde bulunan basınçların eşit bir şekilde dağılmasına katkıda bulunur.Artan
basınç en küçük parçalara bölünerek en küçük hücrelerarası boşluklara
iletilerek dağılır. İçerikler arasındaki genel denge, vücudun her yerinde
elastik liflerin varlığıyla ilişkili kayma ve dilatasyon olasılığından doğar.
Bağ dokusunda bulunan hidrofilik yetenek, dokuların istenen nem ve emilme
derecesini korumayı mümkün kılar ve kuvvetlerin dağılmasını sağlayan sıvı
zinciri yaratır. Yüksek debili kan damarlarının ve diğer tüm damarların (kılcal
damarlar dahil) süspansiyon aparatı, bir fasya ağı aracılığıyla
gerçekleştirilen bir dizi bağlantıya sahiptir; bu nedenle damar lümenine
doğrudan baskı olmadan, homeostatik fonksiyonları koruyan ana eylemleri
sınırlayabilecek kardiyak output veya fleksiyonlarda herhangi bir değişiklik
olamaz.
KAYNAKLAR
Üçlemenin Evrensel Yasası
temelinde XXI yüzyılın biyolojisi ve tıbbı. M.1997
Berdichevsky M.^Beynin venöz
dolaşım bozukluğu patolojisi^ M.1989
Duus P. ^Nörolojide topikal
tanı^ M.1999
Prostomolotov V. ^İç
organların nörotik bozuklukları^ Kişinev,1988
Katın A.; Katina M. ^
Akupunktur segmental-bölgesel vejetatif tedavi ^ M.2001
Levit K. ^Manuel tıp^ M.1993
Mantek Chia. Chi Nei Tsang.
Kiev;M.;Sankt-Petersburg 2003
Martynov ve ark. ^Kadınlarda
küçük pelvis organları hastalıklarında sinir sistemi^ M.1989
Macharet E. ^Refleksoterapide
biyoelektrostimülasyon^ M. 1989
Minchenkov A;Yelpıfıdorov N.
^ Yapısal psikosomatik yöntemleri ^ Sankt-Petersburg 2002
Sorokoumov V ^Kronik beyin
dolaşım yetmezliğin tanı ve tedavisi^ Sankt-Petersburg 2000
Tkachenko B. ^İnsan
biyolojisi temelleri^ 2 ciltte Sankt-Petersburg 1994
Trevell J.; Simone D.
^Miyofasiyal ağrılar^ M. 1989
Shafer J.;Smith K. ^
Uygulamalı kinesiyoloji ^ Novokuztetsk 1991
Frank Netter ^İnsan anatomisi
atlası^ 6. baskı