Mustafa Karaselvi: “Oteller, personel konusunda acil eylem planı hazırlamalı” *
Türkiye'de insanlar
doğduğu kentte yaşasaydı, 2 milyon 839 bin 823 kişi ile Şanlıurfa en kalabalık
kent olurken, Konya 2 milyon 603 bin 448 kişi ile ikinci, İstanbul ise 2 milyon
558 bin 75 kişi ile üçüncü olacaktı. Anadolu'nun kadim kentlerinin son 60 yılda
çok fazla göç verdiğini söyleyen Sosyolog Prof. Dr. Hacı Duran, "Bu
göçler daha çok sanayileşmiş, turizm bakımından gelişmiş ve eğitim
kalitesinin yüksek olduğu bölgelere doğru gerçekleşti" dedi.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) Adrese Dayalı Nüfus Kayıt sistemine göre,
Türkiye'de yaşayanlar eğer doğdukları kentte kalmış olsaydı ülkenin demografisi
bugünkünden çok daha farklı olacaktı. TÜİK verilerine göre, 2 milyon 839 bin
823 nüfusu ile Şanlıurfa ülkenin en kalabalık kenti olurken, onu 2 milyon 603
bin 448 kişi ile Konya, 2 milyon 558 bin 75 nüfusu ile İstanbul izleyecekti.
Diyarbakır 2 milyon 294 bin 58 kişi ile dördüncü kalabalık şehir olurken,
Ankara 2 milyon 16 bin 454 kişi ile beşinci, İzmir 1 milyon 976 bin 581 nüfusla
altıncı kalabalık kent durumunda bulunacaktı. 1 milyon 976 bin 178 kişi ile
yedinci sırada Samsun, 1 milyon 950 bin 281 kişiyle sekizinci sırada Sivas
bulunurken, 1 milyon 893 bin 946 nüfusla Erzurum dokuzuncu şehir, Bursa ise 1
milyon 826 bin 285 kişi ile onuncu sırada olacaktı.
"Kadim kentler son 60 yılda çok
fazla göç verdi"
Anadolu'nun kadim kentlerinin son 60 yılda çok fazla göç verdiğini söyleyen
İstanbul Aydın Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Başkanı
Prof. Dr. Hacı Duran, bu göçlerin daha çok Türkiye'nin sanayileşmiş, turizm
bakımından gelişmiş ve eğitim kalitesinin yüksek olduğu bölgelere doğru
gerçekleştiğini söyledi.
Osmanlı dönemi ve Cumhuriyetin ilk yıllarında ülkenin en önemli kentlerinin
Erzurum, Şanlıurfa, Diyarbakır, Kastamonu, Sivas, Kayseri ve Konya olduğunu
dile getiren Prof. Dr. Duran, “Ancak 1960'lardan bu yana batı kentlerine
yapılan yatırımlar ile eğitim ve turizm politikaları bu kadim şehirleri cazip
olmaktan çıkardı” dedi. Daha çok sanayileşmenin, istihdamın, turizmin ve
eğitimin olduğu bölgelere doğru yoğun bir göç dalgasının yaşandığını kaydeden
Prof. Dr. Duran, şöyle devam etti: “1960'lardan 1990'lara kadar Türkiye'deki
göstergelere baktığımız zaman Anadolu kentlerinde şiddetin, cinayetlerin ve kan
davalarının fazla olduğunu görüyoruz. Bu durum göçün gerçekleşmesine neden
oluyor. Osmanlı Devleti döneminde Türkiye'de insanlar istediği yere göç
edemezlerdi. Bütün kentlerin kendilerine özgü göçmen kabul etme ya da etmeme
politikaları vardı. Cumhuriyet hükümetleri dönemiyle birlikte özgür politikalar
insanların istedikleri yere göç edebilmesini sağladı.”
“Büyükşehirler daha fazla yoğunluk
kaldıracak durumda değil”
Günümüzde İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa gibi büyükşehirlerin yaşanan
yoğunluğu daha fazla kaldıracak durumda olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Hacı
Duran, şu şekilde konuştu: "Günümüz teknolojileri, çok kolay ve cazip
yatırım imkanları da sunmaktadır. Şu anki teknolojilerle insanlar bulundukları
her yerde eğitim alabilir, üretim yapabilir ve çok etkili bir şekilde dünya
piyasalarına açılabilir. Anadolu'nun klasik manadaki büyük kentlerine geri
dönüşü sağlamak için eğitim, turizm, sosyal tesis ve istihdam alanında yatırım
politikalarının geliştirilmesi gerekiyor. Göç alan bölgelerimize baktığımız
zaman buraların sahil bölgelerinde yer aldıkları ve uluslararası pazarlara açık
yerler oldukları görülüyor. Göçü teşvik eden faktörler yatırım, turizm, eğitim
ve istihdam ile dinlenme ve sosyal tesislerin varlığına bağlıdır. Çünkü
insanlar bulundukları bölgelerde iş bulamıyor. Çağdaş toplumlarda insanların
çoğunluğu mutlaka ücretli bir işte çalışmak istiyor. Yasalara göre uzmanlık
gerektiren beceriler edilmeleri gerekiyor. Bunların hepsini gerçekleştirebilmek
için de eğitim almak gerekiyor. Bu durumda, eğitim olanaklarının daha fazla
olduğu büyük kentlere göçü artırıyor. Önemli bilim kuruluşlarının hemen hemen
hepsi İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük kentlerde yer alıyor. Anadolu'daki
bilim kuruluşları bu manada zayıf kalıyor. Bu yetersizlikten dolayı
Anadolu’daki bilim insanları da büyük kentlere göç ediyor."
"İstanbul herkes için bir hayal
kapısı"
İstanbul Şanlıurfa Dayanışma Derneği Başkan Yardımcısı Ali Rıza Küçükler
ise İstanbul’da yaklaşık 350 bin Şanlıurfalının olduğu kaydetti. İnsanların
bir yere göç ettikten sonra orayı vatan olarak benimsediğini ve geri dönüşün
çok fazla olmadığını aktaran Küçükler, “İnsanlar bulundukları yerde bir yaşam
biçimi benimsiyor. Sosyal çevresi oluyor. İnsanlar aile düzenini kurduktan
sonra kişinin bireysel karar vermesi çok zor oluyor. Çocuklar okuyor,
arkadaşları oluyor. İstanbul’da iş imkanı var. İş insanları da burada, iş
arayanlarda burada, büyük markalar kendilerini İstanbul’a gelmek zorunda
hissediyor. Buradan piyasaya daha kolay ulaşacağını biliyor. İstanbul herkes
gibi Şanlıurfalılar için de bir hayal kapısı” dedi.
46 yıldır İstanbul’da yaşayan kebap ustası Osman Saraçoğlu da "Şu
anda memlekete dönmek istemem çünkü çocuklarım istemiyor ama insan memleket
özlemi de çekiyor. Esas Urfalıların hepsi İstanbul’da Şanlıurfa’da kimse
kalmadı" diye konuştu.
45 yıl önce ailesiyle birlikte Şanlıurfa’daki iş imkanlarının kısıtlı olması ve
kuraklıktan dolayı İstanbul’a geldiklerini dile getiren Ahmet Aksan
ise "İstanbul’da yedek parça işleri yaptım. Şu an Şanlıurfa’ya
gidelim desek memlekette kimse kalmadı. Belki bir 10 yıl sonra memlekete
gitmeyi düşünebiliriz. Çocuklarım ve arkadaşlarım hep İstanbul’da, 70-80 yaşlarına
gelince gidip orada ölmek isterim" ifadelerini kullandı.